Vay başıma gelenler...

A -
A +

Ağustos ayında kanser tedavisine giderken, yolda yaşadığım trafik kazasını anlatmıştım. Genç şoför aracıma çarptıktan sonra kaçmıştı. Polisi aramış sonuç alamamıştım. Karakola şikayetim hayal kırıklığı olmuştu. Savcılıktan takipsizlik kararı çıkmıştı. Kasko ödemeyi kabul etmemişti. Bana çarpan genç bulunamazken, ben aracımın hasarını cebimden ödemek zorunda kalmıştım. Sahipsiz bir vatandaş olarak mağdur olmuştum... Amca oğlum Almanya'daydı. Onun da evinin önünde buna benzer bir trafik kazası olmuştu. Peki Avrupa'daki amca oğlunun başından ne geçmişti? Amca oğlum anlatıyor: "Otomobilimle eve döndüm. Arabamı parka çektim. İçeri girdim. Yarım saat kadar geçmemişti ki kapım çalındı. Açtığımda karşımda polisi gördüm. -Hern Oguz, diye seslenerek açıklama yaptı. Bir motosiklet benim arabama çarpmış. Sürücü kaçmış. Bu olayı gören bir Alman vatandaşı Alman polisini arayıp ihbar etmiş. İhbar üzerine polisler olay yerine gelmiş. Bunun üzerine birlikte dışarı, park alanına çıktık. Evet baktım, motosiklet arabamın kapısına epeyce hasar vermiş. Ama polis arabamın başında açıklama yaptı: -Merak etme. Kaçan sürücü çok kısa sürede yakalanacaktır. Bu arada gerekli resmî işlemlerin kendileri tarafından yapılacağını söylediler. Peki ben ne yapacaktım? Bana dediler ki, "Siz gidin evinizde istirahat edin. Sizi en kısa zamanda bilgilendireceğiz" Doğrusu bu ilgi beni çok memnun etmişti. İnşallah dedikleri gibi çıkar diye düşünüyordum. Tam o esnada polis telsizine haber gelmişti. Karşıdaki ses açıklama yapıyordu: "Kaçan motosiklet sürücüsü yakalandı. Sürücü belgesi de yokmuş." Nasıl şaşırdım. Bu kadar kısa sürede sorunu çözebilecek bir organizasyon? Aklım almadı... Peki o gencin durumu ne olacaktı? Bizim buranın tabiriyle o genç yanmıştı artık. Çünkü haksız olarak benim arabama çarpmıştı. İkincisi olay yerinden kaçmıştı. Üçüncü olarak da sürücü belgesi yoktu. Burada her ne suç veya olay olursa olsun kaçmak, olay yerini terk etmek çok büyük suçtu. Ben evime gittim. İstirahatimi yaparken, polis memuru dışarıda benim kaza ile ilgili her türlü resmî prosedürünü yerine getiriyordu. Aradan bir hafta geçmişti ki bir telefon geldi. "-Hern Oguz, şu tarihteki trafik kazası ile ilgili olarak şu hesabınıza şu kadar euro yatmıştır. Bilgilerinize..." Evet, arzu edilen ve haklının hakkını alması bence bu demekti. Yoksa benim gibi eziyet çekmek değil herhalde. Bilmiyorum ki ben hangisine üzüleyim? Onca insanın olaya şahit olduğu halde bana o gün şahitlik etmemesine mi? Bana onca eziyet ve sıkıntı veren maddi olarak da zarara soktuğu halde hiçbir şey yapmamış gibi hâlâ aramızda dolaşan o genç sürücüye mi? Yoksa zamanında suç ve suçlunun bulunmayışı sebebiyle sürecin zaman içerisinde kaybolup gitmesine mi? Yaşadığım o korkuyu hâlâ yaşayıp ara sokaklardan geçerken âdeta fren yapıp durmama mı? Ara sokaklardan çıkan arabaları gördükçe gayri ihtiyari eşimle birlikte irkilmelerimize mi? Yoksa gayri resmî benim bulup ulaştığım kazazede otomobilin sahibini, benim ülkemin emniyet güçlerince hâlâ bulamayışına mı? Suçluya ben ulaştığım halde devletim ulaşamıyor. Böyle bir şey olabilir mi? İnanın dostlar, insanın haklı olup da hakkını alamaması ve çaresiz kalması kadar ağır, taşınamaz bir başka duygu yükü yokmuş meğer. Bu ağır duyguyu bu hasta bedenimle hâlâ taşıyor, kahroluyorum... Tuncer Uğuz-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.