"Vicdanın mı rahatlıyor?.."

A -
A +

Dua okumakta olduğum için cevap vermiyordum ama benimle dalga geçiyordu Taner: -Oğlum yeter artık! Okuya okuya hoca olcen len... Bitir de iki muhabbet edelim. Eşim diyordu ki: - Taner Bey o hep böyledir. Arabaya bindi mi epey konuşmaz. -Hep dua mı okur yani? -Hep böyle dua okur... Gülüştüler. -Hay Allah bu devirde böylesini de ilk kez görüyorum... Ya, sen de amma mollaymışsın be... Ardından bir kahkaha patlattı. Biraz da beni makaraya alır gibi yaptı: "Benim için de oku bari. Direksiyondayız." Güldüm içimden... Sonra okuduğum dua ve onu bana ilk söyleyen ağabey geldi gözlerimin önüne... Bir vesileyle söz duadan açılınca o anlatmış ve demişti ki: "Rahmetli babamdan öğrendim ben de... Anadolu'da "Yunus Emre Duası" derlermiş. Sabah evden çıkarken yedi defa "Ayete'l kürsi" okurmuş mübarek... Birini okuyup sağ tarafına... Birini okuyup sol tarafına... Birini okuyup ön tarafına... Birini okuyup arka tarafına... Birini okuyup yeryüzüne... Birini okuyup gökyüzüne üflermiş. Etti mi altı? Yedincisini de okuyup nefes olarak içine çekermiş..." Anlatılan bu dua o kadar hoşuma gitmişti ki, beynime mermere kazınır gibi kazınmıştı. O günden beri ne vakit evden dışarı adımımı atsam, dünya kelamı konuşmadan önce bu yedi "Ayete'l kürsi'yi" okuyup ben de sağıma soluma önüme arkama yere ve göğe okur son olarak da okuyup nefes olarak içime çekerdim. İşte şimdi o alışkanlıkla, bu yolda da okumaya başlamıştım. Onun cipiyle gidiyorduk. Bizim aile; ben, eşim ve üç küçük çocuğumla beş kişi, onlar da Taner, eşi ve iki çocuğuyla dört kişiydiler. Tatil günü hava günlük güneşlikti. Yol da müsaitti. Arkadaşım belli ki bir an önce benimle muhabbet için sabırsızlanıyordu. Dua bitti ve gülümseyerek yüzüne baktım. Döndü dedi ki: -Ne oluyor şimdi bu duaları okuyunca... Vicdanın mı rahatlıyor? Yeminle söylüyorum... Tam o esnada müthiş bir gümleme ile kulaklarımız sağır oldu... Araba şöyle bir sağa sola yalpaladı... Taner cin çarpmış gibi iliklerine kadar titredi. Hepimiz şok olduk... Taner, beti benzi küle dönmüş halde arabayı yolun sağına çekti durabildi ama o birkaç saniye bir asır gibi gelmişti. Bir müddet konuşamadık... Aşağıya indik. Aman Allah'ım? Sol ön tekerleğin lastiği paramparça olmuş fırlamış gitmiş. Araba jant üzerinde... Eğer jant biraz yan dönse kesin havada takla ata ata savrulacağız... Aracın hızı otoban olduğu için belki 130 falan... O sürate ve sol ön tekerin bir anda paramparça olmasına rağmen araç savrulmamıştı. Ne olduğumuzu anlayamadık. Kaza dedikleri şey böyle bir anlıktı demek ki... Yol çalışması sonrası reflektörleri söken bir kısım sorumsuz işçi, asfalta gömülen çivileri kim bilir unutmuş muydu? O hızla teker üzerinden geçince paramparça oluvermişti. Allahtan stepne vardı ve değiştirebilecek durumdaydık. Teker değiştirme işlemi birkaç dakika sürdü. Bu arada hem çalışıyor, hem verilmiş sadakamız varmış diyorduk. O hızda o araç nasıl olmuş da savrulmamıştı... Nasıl olmuş da durabilmiştik? Tekeri takıp yola koyulduk ama direksiyondaki Taner bambaşka biri olmuştu. Ve enteresan... Benim çoktan unuttuğum halde bu sefer çok samimi bir inançla o hatırlatıyordu: -Hakan, o yola çıkarken okuduğun dualar var ya... -Ayete'l kürsi mi? -İşte o hangi dua ise... Tövbe ettim... "Dua, kazayı da belayı def eder" sözüne vallahi inandım. Allah cümleyi kazadan beladan emin eylesin. Hakan Özdemir-Konya > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.