Buraya nereden gelmiştik böyle? Bir tamirhane desem değil. Ardiye desem değil. Görüşme ofisi hiç değil... Köhne bir mekân. İnsanın içini ürperten bir sessizlik. Üstelik bu adam ne bir hekime ne bir din adamına, ne bir şifacıya benziyor... Bu kılıkta onu sokakta görseniz meczup zannedersiniz. Sadaka veresiniz gelir. Saç sakal birbirine karışmış, hırpani kılıklı biri. Geldiğimize bin pişman olmuştuk. Ama onunla buluşmak üzere rica minnet randevu almıştık. "Öyle kolay kolay kimseyle görüşmüyor" demişlerdi. Kim miydi bu? Şekerden tutun, kansere varana kadar her derde çare olacak bir şifacı... Biz de bilmiyoruz. Nereden bilelim? Ama neyse... Durumumuzu anlattık adama: "Bir kanser hastamız var" dedik. "İyi olabilmesi için elinizden bir şey gelebilir mi? Sizi tavsiye ettiler" dedik. Hani denize düşen yılana sarılır derler. Çaresizlik insana böylesi yollar bile arattırıyor... Hatta doktor olan eniştem bize çıkışmıştı: "Böyle saçma şeylere inanıyorsunuz" diye. O zaman demiştim ki: -Siz doktor olup bize çare buldunuz da mı biz böyle saçma şeylere gidiyoruz? Siz bizi iyi etseydiniz de biz de böylelerinin eline düşmeseydik. "Sen de haklısın" diyerek susmuştu... Çaresi yoktu işte henüz kanserin. Dolayısıyla insan da ister istemez bir kurtuluş yolu arıyordu. Bu hastaya bizim gibi kim bilir kaç insan, kim bilir hangi ilaçları, hangi hekimleri, hangi yatırları tavsiye etmişti. Neyse bu meçhul şifacı ısmarladığı sulu tavuk yemeğini yerken lakayt bir tavırla dedi ki: -Ben iyi ederim hastanızı. Bunlar benim için çocuk oyuncağı. Yalnız.. -Evet yalnız? -İlk önce elli bin dolarınızı alırım. İyileştirdikten sonra da gönlünüzden ne koparsa... O zaman daha fazlasını vereceğinizi biliyorum çünkü. -Nasıl bir tedavi uygulayacaksınız? -Siz onu sormayacaksınız. Bana güveneceksiniz. Tabii güvenmezseniz de siz bilirsiniz. Pervasızlığın bu kadarına da pes doğrusu... Ama ya dedikleri doğru ise... -Biz sizin bize söylediklerinizi hasta sahiplerine iletiriz. Eğer karar verirlerse sizi de ararız. Öyleliğine ayrıldık oradan. Hoş iyi edecek bir formülü olsa gerçekten hasta için bu para çerez bile değildi. Artık bize düşen haber vermekti. Kararı, hasta ve hasta yakınları verecekti. Bu bilgiyi aktarmak için hem de o yıllarda bir ara meşhur olmuş ama sonradan kimsenin ilgisi kalmamış bir çay mayasını vermek için yola çıktık. Nereye gidiyoruz? Kanser olan beyefendinin mekânına... Onlar Bandırma'da... Biz İstanbul'dayız... Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00