Varla yok arası bir ses: -Kapıyı aç abi... Metrobüsün en arka kapısında zayıf çelimsiz bir genç adam, şoföre sesleniyor: -Abii, arka kapı... Bu ses şoföre ulaşır mı bilmem ki? Şoför dalgın mı, öfkeli mi? Yorgun mu bilinmez... Duymuyor. Araç hareket ediyor. İşte o anda arka kapıda bir heyecan yaşanıyor. Birileri giriyor araya: -Ya adamın çocuğu dışarıda kaldı. -Ya durdursanız ya. -Şoför beeey! Ya çocuğu kaldı adamcağızın ya... Ya seslensenize şoföre ya... Yüksek bir ses nihayet şoförün kulağına yetişiyor: -Dursana be kardeşim! Adamın çocuğu öteki durakta kalmış!... Anlıyoruz ki Mecidiyeköy durağında kapı açıldığında, adamcağızın çocuğu inmiş. Kendisi inecekken kapı kapanmış. Araç hareket etmiş. Böyle bir şey olabilir mi? Ah kardeşim ah. Siz Mecidiyeköy'deki metrobüs durağına bir bakınca anlarsınız. Ortalık ana baba günü orada... İğne atsan yere düşmez. Hemen her saat böyle. Hele akşam vakitleri... İnenler binenleri, binenler inenleri ite kaka inip biniyorlar. Birileri "Çocuk durakta beklesin, babası tekrar gelir" dediler ama çocuk beş yaşlarında bir şeymiş. Akıl edemez ki yavrucak... Nitekim o çocuk herkesin "dur bekle!" demesine ramen ağlaya ağlaya metrobüsün arkasından koşmaya başlamış bile... -Babaa... Babaa... Öyle ağlıyor ki çocuğun gözyaşlarına yürek dayanmaz. Öte yandan ne yapsın çaresiz baba. Kalmış metrobüste... Şoföre derdini anlatamıyor. Daha dorusu şoför en önde, arkadakini duymuyor... Araç kalabalık. Bağırış çağırışın ne olduğunu kimse çözemiyor. Neyse... Duraktan 100-200 metre sonra şoför bey olağanüstü bir durum olduğunu anlamıştı ki aracı durdurdu. Zaten o haykıran adam da, yolcuları yara yara şoföre doğru ilerliyordu... Durmazsa kesin bir şeyler olacaktı... Araç bu sefer durak harici yolun ortasında durmuştu. Şoför arka kapıyı açtı. Genç baba kapıdan çocuğuna gitmek üzere telaşla inerken... Eyvah eyvaah!.. O esnada karşı yönden bir metrobüsle kafa kafaya gelmez mi? Bir korna bir çığırış ki sormayın!.. Yolda durmak zorunda kalan şoför nasıl böyle bir hata yapar halen aklım almıyor? Kapıyı açtığında o inen yolcunun hemen yanından geçen aracın önüne ineceğini hiç mi hesaplayamadı? Ya da "İnmek mi istiyor, al insin de görsün gününü" mü demek istedi? Doğrusu anlayamadım. Ama ben yine de öfkesine değil cahilliğine yoruyorum. Yoksa hiçbir insan bu kadar vicdansız olamaz. Allahtan iri yarı başka bir genç, hızla omuzundan tutup geri çekti. O kadar ki, karşıdan gelen metrobüs, genç babanın uçuşan paltosunu yaladı geçti. Zaten bir an için şuur falan kalmadı genç babada. Eli ayağı titriyordu. Bir kelime bile konuşamadı... Allahım tam bir facia yaşanacaktı. -Baba! Babaa!.. Korku ve gözyaşıyla koşarak geliyordu çocuğu... Metrobüs yolunda tehlike içinde hem de... Ama az kalsın babasının cansız bedeniyle karşılaşacaktı. Allahım hepimizin eli ayağı buz kesildi... Verilmiş sadakaları varmış... İki gün sonraydı... Haberlerde okuduk. Avcılar istikametinde, sabahleyin dikkatsiz bir vatandaş metrobüs yoluna girmiş. Aydınlatma lambaları yanmıyormuş. Metrobüs şoförü de yayayı son anda fark etmiş. Etmiş ama duramayıp çarpmış. Vatandaş hayatını kaybetmiş. Metrobüsler evet çok seri... Zaman ve ulaşım açısından çok avantajlı. Ama İstanbul'un bütün yükü oraya yüklenince yoğunluk stresi baş gösteriyor. Şoförleri suçlamak kolay ama bu strese şoför mü dayanır? Bu da işin ayrı bir yönü... Ne diyelim, Allahım sen görünür görünmez kazadan beladan koru. Müzeyyen Toğtaş-Kadıköy/İst. Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00