"Yaktın kızı şerefsiz Şeref!.."

A -
A +

Baktım posta kutusunda bir beyaz pusula. Haber kâğıdı. Üzerinde hanımın ismi yazıyor. Bilmem kaçıncı icra müdürlüğü... Evde bulunulmadığı için evrak muhtarlığa bırakılmış. Kâğıdı alırken şaşırmadım desem yalan olur. Düğünümüzle birlikte taşınmıştık bu apartmana. Evleneli de henüz altı ay falan oluyordu. Bu icra da nereden çıkmıştı böyle? Neyse, eve çıkıp zile bastım. Hanım kapıyı açtı. Yine her zamanki gibi benden bir saat kadar erken gelmiş. Benim geleceğim saatte sofrayı da hazırlamıştı. -Hoş geldin hayatım -Hoş bulduk. -Nasıl geçti günün? -Valla her zamanki gibi... Sonra elimdeki haber kâğıdını gösterdim: -Aşağıda gelirken posta kutusunda gördüm. Senin adına bir haber kâğıdı bırakılmış. Ne olabilir ki? Hanımın rengi önce kül gibi ardından pancar gibi kıpkırmızı oldu. "Eyvah yandım ben" der gibiydi. Ama tez toparladı kendini. Dudak büktü: -Bilmem ne olmuş olabilir ki? Gider bakarım muhtarlığa ben. Bir yanlışlık olmalı. Gel şimdi yemeğimizi zehir etmeyelim. -Benim bilmediğim bir şey yok değil mi hanım? -Yok hayatım ne olacak? O ağzıyla yok dese de beden diliyle benden bir şey sakladığını belli etmişti. İşte o an kahroldum. Altıncı ayındaydık evliliğimizin. Birbirimizi severek evlenmemiştik ama birbirimizi beğenmiştik. İkimiz de çalışan insanlardık. Hele o... Çok iyi bir insandı. Evde görmemiştim ondan gördüğüm iyiliği. Hiç üşenmezdi. Su canım istese kalkıp su getirir, çay istemeden çay yapar, bir kerecik olsun mutfağa da sokmaz beni... Hem de kendisi de çalışan bir kadın. Ama yine de bir ev hanımı gibi her eksiği gediği kendisi toparlardı. Birbirimize belli etmemeye çalışsak da akşam yemeği ikimize de zehir olmuştu. Yemek sonraları televizyon kumandası da elimizden hiç düşmezdi. Ama o akşam kumandayı hiç elimize almadık. Televizyon kendi kendine çalışıyordu. Hangi kanalda ise... Çünkü ikimizin de aklı o haber kâğıdındaydı. Ben ne olduğunu bilmediğim, o ise ne olduğunu benden gizlediği haber kâğıdını ve icra olayını düşünüyorduk... O gece hanım bir şey anlatmadı, ben de bir şey sormadım. Bakalım bu işin ne olduğunu yarın öğrenecek miydim? Sabah kahvaltı da donuk geçti bütün sahte gülümsemelerimize rağmen. Sabah muhtarlığa uğrayıp öyle işe gidecekti. Dolayısıyla mesaiye geç kalacaktı. Öylesine söylüyormuş gibi sordum: -İstersen birlikte uğrayalım. Telaşlandı: -Yok yok, sen yorma kendini. Ben bakarım. Bir yanlışlık olmalı... Soy isim benzerliği falan olabilir, dedi... Tedirginliği bu halini hiç de doğrulamıyordu... Ama üzerine düşmedim. Vedalaştık akşama görüşmek üzere işlerimize gittik. Hanımdan ayrılır ayrılmaz, hanımın iş yerindeki arkadaşını aradım. O kişiyi ben de tanıyordum. Evlenmemize vesile olan biriydi. Bu icra konusu eğer evlenmeden önceki bir mesele ise arkadaşının da haberi olabilirdi. Geç kalacağını haber verirken ona bir de zarf attım: "Ya bir icralık mesele mi ne varmış, muhtara uğrayacak da" dedim. Tahmin ettiğim gibi oldu. Konudan haberi varmış. Telefonda ağzından çıkan cümleler bilgisi olduğunu gösteriyordu: "Ciddi misin, olamaz!" dedikten sonra "Yaktın kızı şerefsiz Şeref" cümlesi çıktı. -Hayırdır bir şey mi oldu, dedim. -Yok bir şey, dedi. "Tamam ben şefe geç geleceğini söylerim." Anlamıştım... Birincisi hanıma gelen bu icra kâğıdı öyle isim soy isim benzerliği değildi. Peki bu Şeref de kimdi? Allah'ım ben kiminle, nasıl biriyle evlenmiştim? Devamı yarın... > Rumuz: "Çaresiz"-Konya Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.