Yaşamak için mecburdum!

A -
A +

Ölüm... Bu kelime işitene neler hissettiriyor inanın çok iyi biliyorum. Soğuk, karanlık, kaskatı... Bir o kadar bilinmez, bir o kadar görünmez... Sadece 4 harf içinde binlerce anlam! Şair fısıldıyor kulağıma: "Bir daha ölmemek için ölünür" diyor. Kafamın karıştığını görünce aynı muzip ifadeyle bir kez daha fısıldıyor: "Ölüm ölene bayram..." diyor. Bu kez anlıyorum, binlerce anlam içinde en derinini, en güzelini. Ölümü bile ölümsüz yapanı... Anlıyorum... Hatırama geçiyorum... Bundan 5 yıl önce Ankara'da iken suçiçeği salgınına ben de yakalandım. Yüksek ateşle geçirilen bir hastalık olmasına rağmen bende ateşten eser yoktu. Ve kabarcıkların çoktan kabuk bağlaması gerekirken, hâlâ içleri su doluydu. Bende şiddetli baş ağrıları başladı. Öyle ki; kafamı taşıyamaz hale geldim. Derken uyku saatlerim uzadıkça uzadı. Bulduğum her yerde uyuyordum. Ve bir süre sonra öyle bir hale geldim ki yataktan çıkamıyordum. Ayaklarım beni taşıyamıyordu. Kendimi o kadar bitkin hissediyordum ki, âdeta bir ölüydüm. Yediklerim mideme ulaşmadan geri çıkıyordu. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum. O dönemin geri kalanına ait hatırladığım tek şey, babamın sırtında arabaya taşınışım ve GATA'ya gidişim... Alelacele doktorun odasına girişim, doktorun sorularını cevapsız bırakışım, serumlar iğneler... Uyku ve uyanıklık arasında geçen 3 güne dair hatırladığım birkaç dakika... 3 gün içinde ancak belirlenebildi hastalık. Suçiçeği beyinciğimi etkilemişti. Konuşamamam, yürüyememem, yediklerimi çıkarmam, uyku hali ve hatta ateşlenmemem... Hepsinin sebebi buydu. Ve milyonda bir rastlanan bu hastalığın ölümle sonuçlanma ihtimali oldukça yüksekti. Uyku hali dışında neredeyse her şey değişmişti çevremde. Sıcak yatağımda değildim artık. Başucumda kitaplarım da yoktu... Hastanenin soğuk yatağında tepemde ötüp duran serum aletinin sesi almıştı odamın sıcak ortamının yerini. Bir ölü gibi görünsem de yaşamaktı bütün çabam. Başımdaki şiddetli ağrı günlerce dinmedi. Çok uyumaktandı belki de... Uyanık olduğum saatlerde sayısız teste girdim. Bazıları o kadar acı veriyordu ki, bağıra bağıra ağlıyordum. Testlerden sonra annem serum yemekten şişen ellerimi ellerinin içine alır, huzur verici sesiyle iyileştiğim zaman yapacağımız güzel şeylerden bahsederdi. Sesi bazen kırık olurdu. Değişmeyen tek şeyse gözlerindeki yaştı. Bir de elinden düşürmediği dua kitabı... Babam gün içinde belki 30 kez gelirdi yanıma. Ama beni o halde görmeye dayanamaz, hemen odadan çıkardı. Devamı yarın... > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.