1975'li yıllardı... Zehra yirmi yaşına gelmiş bir ev kızıydı. Hâlâ evlenmemişti. Ama onu kendi haline bırakmıyorlardı. Hele bir de gecekondu semtinde olunca yandığının resmiydi. Sokağa çıkmak, bir komşuya gitmek kâbustu onun için. Oysa Zehra hayatından memnundur. Evlilik umurunda değildir. Ama kimseye anlatamazsın... Anacığı da dedikodulardan bıkmış, o da Zehra'ya artık evlenmesi gerektiğini söyler olmuştur... "-Bak güzel kızım, insanlar haklı, senin de bir yuvan olsun. Çocukların olsun. Artık taliplerinden birini kabul et. Bence şu Ahmet Beyin tavsiye ettiği delikanlı çok olumlu. Bilirsin Ahmet olsun, hanımı Ayşe olsun çok iyi insanlar. Onlar bize komşudan daha yakınlar. Ahmet Bey sözüne güvenilir, dürüst bir insan, seni de çok sever... Zehra artık bıkmıştır, annesinin söylediklerine sesini çıkarmaz. Oysa Ahmet Bey'in tavsiye ettiği kişi Serhat'tır... Serhat'ın nasıl biri olduğunu belki Ahmet Beyler de bilmiyordur. Kısa boylu, mahzun bakışlı Serhat, annesine durumu açmak ister. Annesi bacısına gitmiştir. Birkaç ev ötelerinde oturan bacısının evine yönelir. Henüz birkaç adım atmıştır ki, anasının geldiğini görür. Yanına gider koluna girerek yaşlı kadını kenara çeker: -Ana bak, iş arkadaşım Ahmet Abi var ya? İşte onun komşuları... Yaşlı kadın olayı bilmektedir. Şaşırmaz. -Eee anladık. Ama evdeki karını ne yapacağız?.. -Onu ben bilmem. Sen nasıl başıma bela ettiysen öyle de temizle... -Haklısın senin suçun yok. İstemediğin halde gelin aldık. -Hem zorla hem de iznim olmadan üvey oğullarınla bir olup elin kızını gelin getirdin. Şimdi bir de onunla sen geçinemiyorsun -Sorun bende mi karında mı? -Bıktım her gün huzursuzluktan, işten eve gelmek işkence oldu artık. Kızı zaten sevemedim. Bir de dırdırınızdan bıktım artık. Bunun için görüp beğendiğim o kızla evleneceğim. Sen de bunun için bana yardım edeceksin. Yoksa inan ki bir gün cinnet geçirip başta sana ve birçok kişiye zarar verebilirim... Yaşlı kadın aslında oğlunun ne kadar bunaldığını iyi biliyordu. Onu tanıyordu. Söyledikleri lafta bırakmayacak durumdaydı. -Tamam yavrum, nasıl istersen öyle yap. Ama biliyorsun karın hamile. Bu halde ne yapacaksın? Serhat ona da kafasında çözüm bulmuştu: -Ben onu memleketine anasının yanına götüreceğim. Doğumu yakın. Doğumunu anasının yanında yapması için ikna edeceğim. Kabul edeceğine eminim. Sen zaten burada hayatı ona da zehir ediyorsun. -O da bana zehir etti hayatı... İstediğim hizmeti alamadım gelin olarak... -Sen ne biçim bir insansın ana. Bu kadar zalim olmana kimler sebep oldu? Bizi de kendin gibi yetiştirdin. İnsanlara karşı zerre merhamet bende de yok. Daha sonra kararını tekrarladı: -Ben götürüp onu bırakıp döneceğim. Buradaki işi tez elden halletmemiz gerekiyor anladın mı? -Ya gelinin abileri durumu anlayıp sana bir zarar verirlerse? -Kimse ilgilenmez. Kimse ses çıkartmaz. Merak etme... Çünkü onlar da senin kadar suçlu. Benim bu evliliği istemediğimi anlamışlardı. Bacılarını fikrini sormadan memleketten Ankara'ya gelin göndermek aklın alacağı bir şey mi? Üstelik resmî nikah da yapılmamış. Dolayısıyla olacaklara herkes razı olacak... Ben bu hali keyfimden mi yapıyorum? Çıldıracağım yoksa... Anladın mı? Bu evliliği kaldıramıyorum... Taşıyamıyorum... Annesi Serhat'ın çıldıracak halde olmasına üzülüyordu ama ne anne ne de Serhat, yeni evlenecekleri kıza bu hallerini anlatmayı düşünüyor muydu? (Devamı yarın) Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00