"Yengeniz evde yok!.."

A -
A +

Ankara'dan İstanbul'a gelmiştim. Bir görüşme için. Gelmişken bir gece de kayınpederlerde misafir olmadan olur mu? Diğer yandan bu haberi duyar da kayınvalidem rahat durur mu? Benim en sevdiğim karalahana çorbası ve mısır ekmeğini dünden hazırlamış bile... Sağ olsun öyle fıkralardaki muhabbetler bizde yoktur. Biz büyüklerimize elimizden gelen saygıyı gösteririz, onlar da bize ellerinden gelen sevgiyi esirgemezler... Nereden nereye... Benim geldiğimi öğrenen bir arkadaşım telefon açtı: -Geldin mi Aydın Abi... -Evet İstanbul'dayım. -Birkaç dakikalığına ziyarete gelsem uygun olur mu? -Neden olmasın abi, buyur gel... Kalktı geldi arkadaşım. Biz de akşam yemeğini bitirmek üzereydik. E haliyle sofraya çağırmak pek uygun olmadı. Ama düşündüm, ne yapabilirdim? Bizim yöresel yemeğimiz olan karalahana ile mısır ekmeğinden bir sini içerisinde bir tabak ikram edebilirdim. Sordum: -Karalahana bilir misin? Verdiği cevapla hem ben hem kayınpederim şaşırmıştık. Ne dese beğenirsiniz: -Ben biliyorum da bu karalahanayı nasıl bildiğimi siz biliyor musunuz? -Yoo, nasıl bildin? -Bakın anlatayım... Yıl 1982... O yıllarda kayınpederiniz Nuri Amca, Samsun Bafra'da oturuyor. Biz de diğer öğrenci arkadaşım Rıza Erdemirci ile birlikte Bafra'ya Türkiye Gazetesi Takvimi götürüyoruz. Takvimin ilk yılı... Ne heyecandı o Allah'ım... Ama yolda diyoruz ki kendi kendimize: -Gidince Nuri Amcaya diyelim ki: "Amca bizim karnımız aç." Nuri Amca bizim baba gibi saygı duyduğumuz bir Abimiz. O da bizi gerçekten evladı gibi sever... İyi ama çarşıdaki hesap eve uyacak mı? Biz çaldık zili... Açtı Nuri Amca kapıyı... Bizi içeri buyur etti... Dedik ki: -Nuri Amca bilesin ki yoldan geldik karnımız da açtır. Ne dese beğenirsiniz? -Ben size bir şey ikram edemem. Çünkü yengeniz evde yoktur. Nuri Amca bu... Lafı hiç eveleyip gevelemez. Olduğu gibi söyler. Tamam ama bir iki dakika geçmeden ne düşündü ise çekti gitti Nuri Amca... Biz kabul edilen odada bekliyoruz. Galiba içine dert oldu. Gitti bize bir şeyler getirecek... Ama bakalım ne? Gele gele bir sini içerisinde bir yemek getirdi. -Ha dolapta bu varmış. Isıttım getirdim; yiyin uşaklar. Allah Allah... Bu da ne böyle? Pancara mı benziyor, ıspanağa mı? Bu görüntü fukarası yemek de ne? Rıza ile birbirimize baktık. Çaktırmadan suratımızı buruşturduk. Biz bu şeyi nasıl yiyeceğiz? "Karnımız tok" desek, aç olduğumuzu söyledik. "Yemeyeceğiz" desek Nuri Amca bu. Şaka değil bizi döver... Çaresiz gözümüzü yumup yiyeceğiz... Allah'ım inşallah midemiz kalkmaz... Derken çekine ikrah ede birer kaşık aldık... Hayatımızda ilk defa karalahana tadacağız... Ama bir dakika... Bu damak tadı hoş bir şeye benziyor. Bir kaşık daha... Bir kaşık daha... Yahu bu essahtan lezzetli bir şey değil mi? He ya, çok lezzetli imiş... Derken Nuri Amca'nın farkına varmadığı bu tereddütlü yiyiş, zevkli, keyifli bir karın doyurmaya dönüşüyor. Diyoruz ki: -Bu yediğimiz nedir Nuri Amca? -Ne olacak karalahanadur da... Demek karalahana dedikleri buydu... Meğer ne lezzetli, ne müthiş bir yemekti? -Ve o gün bugündür aradan tam 28 sene geçti... Ne zaman bir karalahana yesem Nuri Amca ve o günkü lahana çorbası gelir aklıma... Kısmete bak ki bugün burada 28 yıl sonra bu lezzeti bir kere daha tadacağım... Çok duygulandım... Hepimiz bir hoş olmuştuk. Kayınpeder o günü hiç hatırlamıyordu. Ama çok duygulanmıştı... Arkadaşıma yıllar sonra hem yeni bir karalahana çorbasını sunmuş, hem de çeyrek asır önceki bir hizmet hatırasını birlikte yâd etmesine vesile olmuştuk... Aydın Hocaoğlu-Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.