Bakırköy Meydanı'nın hemen sağ tarafında Taksim minibüslerinin bulunduğu durağın sonunda köşedeki hoş camiydi. Geniş bahçesiyle, ortada duran kullanımlı şadırvanıyla, kümbetiyle, uyumlu minaresiyle kutu gibi bir cami... İkindi namazı için gitmiştik iki arkadaş... Namaz sonrası o ayakkabıları bağcıklı olduğundan geride kalmıştı. Ben bir iki dakika erken çıkmıştım bahçeye. Caminin tenha bahçesinde seksen yaşlarında yaşlı bir köylü ile hemen yanında ellili yaşlarda bir beyefendi vardı. Beyefendi kılık kıyafetiyle 1960'lı yılların öğretmen ya da bürokrat tipine benziyordu. Yaşlı amcanın kılık kıyafetinin aksine bakımlıydı. Amcanın bir elinde baston, zor yürüyordu. O beyefendi ise koluna girmişti. Adımlarını onun adımlarına göre yavaş atıyor, belli ki yürümesine destek veriyordu. İlk anda bu iki kişi bana baba oğul gibi geldi. Bilemiyorum, köylüsü müydü? Ya da hastaneye getirdiği bir yakını mı? Ama o ihtiyara yardımında samimi ve hürmetkâr hâli mutlu etmişti beni. Bu devirde anaya babaya, konu komşuya, yaşlıya hürmet pek kalmadığı için olsa gerek canım kaynadı. Gıptayla baktım. Tabii konuşmalarına da kulak misafiri olmuştum. Yaşlı adama bizim namaz kıldığımız bu camiyi göstererek diyordu ki: -İşte bu caminin aynısını yaptırdık bizim köye. Tıpkısının aynısını... Nasıl olduysa konuşmak istedim. İçimden geldi: -İyi yapmışsınız beyefendi. Allah sizden razı olsun... "Sen de kimsin?" demedi. Sanki başlamış olduğumuz bir sohbetin devamı gibi rahat bir şekilde, konuşmasına beni de kabul ederek devam etti: -Cümlemizden razı olsun... Bakın bu camiden dünyada tam dört tane var... Bu arada, arkadaşım da ayakkabısını bağlayıp gelmişti. O da katıldı ayaküstü sohbete. Beyefendi gözlerini gözlerimizde gezdirdi. Bize anlatmaya değer bulmuş olacak ki elini cebine attı. Belli ki para çıkaracaktı. Evet yanılmamıştım. Cebinden birkaç banknot çıkardı. İçlerinden yeni 20 TL'lik banknotu seçti ve bana doğru uzattı. -Bu parayı gördünüz değil mi? -Evet... 2009'dan itibaren tedavüle giren yeni 20 TL'lik banknottu bahsettiği. Ardından kâğıt paranın arka yüzünü çevirdi: -Bu resimdeki kim? -Kim? -Mimar Kemalettin. Hemen camiye baktım tekrardan... Mimar. Cami... Para. Ben bir bağlantı kurma çabasındayken o, samimi duygusunu bizimle paylaşır tarzda kulağımıza eğildi: -İşte bu caminin mimarı bu paranın üzerinde resmi olan Mimar Kemalettin Beydir. -Yaa? Bir tuhaf olmuştuk. Hani artık Mimar Sinanlar yetişmiyordu? Ya da yetişen mimarlarımızı biz mi bilmiyorduk? Ben bu duygu içerisinde bir beyefendinin elindeki yeni 20 TL'lik banknota, bir sık sık namaz kıldığım bu camiye bakıyordum. Ben duygularıma gem vurmaya çalışırken beyefendi samimiyetimizi test etmiş olarak: -Siz bakmayın saçma gündem haberlerine... Allah bunlardan razı olsun. Çok önemli işler yapıyorlar. Bunlar olmasaydı bu paraya bu resmi kim düşünüp de basacaktı? Ben emekli bir bürokratım. Ne çileler çektik... Bugünlere gelene kadar ne sıkıntılar yaşandı bilemezsiniz. Ama Recep Tayyip Erdoğan farkı budur... Kim ne derse desin o, her sahada Cumhuriyetimizin Sinanlarını bulup halkına sunan, halkın değerlerini yine halkla bütünleştirmeye çalışan milli bir kahramandır. Camiden ayrılırken arkadaşımla başka duygulardaydık. Ben bunca yoğun gündem arasında bu kadar hassas bir kültür politikasını takip edip yürütebilen bir devletin, bir hükümetin ve de bir Başbakanımızın olduğuna hayretler içinde kalırken, Fatsalı arkadaşım bu emekli bürokratın Ünyeli olduğunu öğrenmenin keyfiyle böbürleniyordu: -Benim aslan hemşehrim... Sezai Dinç-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00