Yurt dışına gitmeden önce sözlenmiştik

A -
A +
"Durduk yerde bu askerlik de nereden çıkmıştı?!. Nasıl da askere gitme kararıyla karşı karşıya kalmıştım anlamıyordum? Ama işte yurt dışına İngilizce kursuna gidiyorum derken adım adım askere gidiyordum... " Dil eğitimi için gitmiştim İngiltere'ye. Ne var ki ben de aynı duygunun esiri oldum. Buraya gelenler çok sürmüyor, okumayı bırakıp para kazanma derdine düşüyordu. Ama kolay değil ki direnmek. Çünkü burada kazandığımız para, ülkemizde neredeyse genel müdür maaşı... Hadi direnin de göreyim... Bir akşam Onur diye bir kullanıcı düştü msn'e... Bir iki selam kelam... Vaaay bizim eski kanka... Mahalle arkadaşım Onur... On yıl olmuş görüşmeyeli... Bizim mahalle esnafı Muzaffer Abiden almış mailimi... -Ya nerelerdesin, ne yapıyorsun derken, bastı yarama tuzu... -Erken askerlik için dilekçe verdim... Bir an önce yapıp bitireceğim bu işi... -Yapma be kanka, benim böyle bir imkândan haberim yoktu... Onur'la msn'i kapattıktan sonra şimşek çaktı kafamda... Sözlüm geldi aklıma... Yurt dışına gitmeden bir hafta önce sözlenmiştik. İşte o olmasa belki yurt dışında daimi kalmaya bile karar verebilirdim. Peki şimdi ne yapacaktım. Durup dururken kendimi askere mi postalayacaktım? Ama bu da cidden bir şanstı... İşin içinden çıkamadım. Babamın da arkadaşı Numan Abi'ye mail atıp durumu anlattım: -Ne önerirsin ağabeyciğim, dedim. Gelen cevap beni askere yönlendiriyordu. Hayret ki ne hayret... Hepsi tamam da, durduk yerde bu askerlik nereden çıkmıştı, anlamıyordum? Ama işte yurt dışına kursa gidiyorum derken şimdi askere gidiyordum... Şaka maka derken dilekçemi bile yazdım. Londra'daki Türk konsolosluğunu aradım. Cevap enteresandı: -Dilekçeni işleme koymak kolay... Kolay da... -"Da" sı nedir beyefendi? -Herkes tecilini uzatıp burada kalmak istiyor. Sen eline geçen şansından vazgeçiyorsun. İlk defa böyle biriyle karşılaşıyoruz... O bakımdan şaşırdık! "Asıl ben şaşırıyorum kendi halime" diyemedim. Ama işte bir şey beni iple çeker gibi askere çekiyordu... Kader, şaşırmama aldırış etmeden İstanbul uçağına bindirmişti bile. Ver elini askerlik... Hayret ki ne hayret... Beni on yıldır aramayan arkadaş, halimi hatırımı sorsun. O sırada erken askerlikten söz etsin. Sözlüm aklıma gelsin. İngiltere'deki kursu yarım bırakıp tecili erkene almak için dilekçe vereyim. Durup dururken askere gideyim... Hepsi bir hafta içinde... Aklım almıyor... Almıyor... Rabbim sen hakkımda hayırlısını ver... Vatana döndüğümde, babamın "Hocam" diye her cuma kabrini ziyaret ettiği mübarek zatın kabrini ziyaret ederek, kabri başında dua ettim: -Allah'ım şu mübarek zatın hürmetine görev yerimde ibadetlerimi kolay yapabilme imkânı ver. Beni iyi arkadaşlarla karşılaştır. Ver elini nizamiye... Artık askerim... Kura İstanbul... Allah'ım şükürler olsun... Senden daha ne isterim? Askerlik... Burada hayat bir başka... Burası ne İngiltere, ne annenin has odası... Burası tek tip elbiselerin insanları "asker"e çeviren kışla... Burada herkes bana benziyor ben herkese... Hepimiz aynı elbise içinde aynı kişiyiz. Acemi birliği dedikleri bu olsa gerek. Bu elbiseyle birlikte ne yapacağını, nereye gideceğini, kime selam vereceğini de hesap edeceksin... İlk geceydi... "Koğuşşş yattt" nidasıyla birlikte ranzalarımıza yöneldik. Ama Yatsı? Yatsı ne olacak? Yatağın yanındaki aradan süzülen ay ışığında kamuflajı sererek yatsıyı eda ettim. Çok şükür... Kimseye de rahatsızlık vermemek için bir gölge gibi yatağıma süzülüyordum ki... O sırada üst ranzadan bir kıpırtı geldi: -Bakar mısın bir dakika? Kimdi bu iri yarı, heybetli, yağız delikanlı? Beni niçin takip etmişti? (Devamı yarın) > Utku Öztürk-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.