Bizi muayene edecek profesörün odasına sanırsın ki bir hükümdarın huzuruna girer gibi girdik. Öyle bir hava estiriliyordu ki, içeri girerken kendinizi öyle hissediyordunuz. Şöyle bize doğru yarım gözle baktı hoca... Eliyle karşısındaki lüks koltuğu işaret etti. Başı öne eğik vaziyet aldı. Bizi dinliyordu. Hiç konuşma yok... Dedim ki hakim karşısındaki mahkum gibi: -Kız kardeşimin kulağında çınlama, ses kaybı gibi şikayeti var... Yemin ediyorum hepsi bu kadar... Ne bir şey sordu... Ne bir şey söyledi... Hastanın yüzüne bile bakmadı... Neren ağrıyor diye dahi sormadı... Bir kağıda çızıktırdı. Kağıdı uzatırken lütfetti iki kelime: -Bunları yaptırın... Eliyle de kapıyı gösterdi. "Şimdi sizi gözüm görmesin!" der gibi... Elimizde istek kağıdı, şok olmuş vaziyette dışarı çıktık. Sekreter hanım gayet kibar bildirdi muayene ücretini: -350 TL beyefendi... "Hüuuvff" yapmışım farkında olmadan. Dudaklarımı ısırmışım. Mecburen bayıldım parayı... O kadar zor şartlarda gelmiştik ki Ankara'ya... Otele ayıracak paramız yoktu da, Ankara'nın bir semtinde uzaktan bir akrabanın evine misafir olmuştuk. Biz hangi asırda yaşıyorduk, o doktorun yaşadığı hayat hangi asırdı? O da ayrı bir mesele... Dedim ki sekreter hanıma: -Bunları yaptıracağımız adresi tarif eder misiniz? Adresi aldık. Baktım hepsi özel laboratuvar... Özel sağlık merkezleri... Yani hepsi parayla... Artık 1000 TL'ye mi çıkarız, 2000 TL'ye mi Allah bilir? E bizim bu kadar imkânımız yok. Ama sigortalıyız. Bunları devlette de yaptırabiliriz. Daha doğrusu yaptırabilmeliyiz... Sordum soruşturdum. Devlet hastanesinden bu istenilen tahlil ve tetkikleri yaptırabilmemiz mümkünmüş. Oh hele şükür, o masraftan olsun kurtulduk... İki gün içinde istenilen tahlil ve tetkikleri hazırlayıp yeniden randevu alarak o muhteşem malikaneye pardon muayenehaneye vardık. O esnada bizim gibi gariban bir vatandaşın sekreter ile konuşmasına şahit oldum. Adamcağız yalvarıyordu: -Size muayene olup muayene parasını verdim. İstediğiniz tahlilleri de yaptırdım. Yemin ediyorum, son paramı da bitirdim. Hocaya ricada bulunsanız da tedavimizi gayri hastanede devletin imkânlarıyla yapsa... İçim cızz etti... Adamcağız nasıl yalvarıyordu. Tam o esnada meşhur profesörün kapısı açıldı. Profesör çıktı. Hepimiz general gelmiş gibi ayağa kalktık. Profesör konuşmaları duymuş olmalıydı. İki kelime de ona etti: -Prensibimiz böyle. İşinize gelirse diyordu... Bu ne biçim adamdı? Sonra bizi aldı odasına. (Devamı yarın)