"Kalp inanınca, dil de buna uygun söyler..."

A -
A +

Farzları yapıp, haramlardan kaçan, tam ve olgun bir Müslümandır.

 

 

 

Dârekî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. İsmi, Abdülazîz’dir. Dârekî nisbetiyle meşhûr oldu. 286 (m. 899)’da İran’da İsfehân’ın Dârek köyünde doğdu. 375 (m. 985) senesinde Bağdâd’da vefât etti. Yaşadığı devirde Şafiî âlimlerinin imâmı, en büyüğü idi. Rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “İnsanlar, (Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resûlullah) deyinceye ve bizim kabûl ettiklerimizi beğeninceye ve kestiklerimizi yiyinceye ve namazlarımızı kılıncaya kadar onlarla harp etmeye emrolundum. Böyle yaparlarsa, onların kanlarına ve mallarına haksız yere dokunmak bize haram kılındı. Artık onların hesabı, Allahü teâlâya âittir.”

 

Bu mübarek zat derslerinde buyurdu ki:

 

“Îmân; Allaha, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, âhıret gününe, hayır olsun şer olsun kaderin hepsine (hepsinin, Allahın takdîri, dilemesi ve yaratması ile olduğuna) inanmaktır. İmânın (Allaha inanmak) ile başlaması, O’nun fadlı, rahmeti ve kullarından dilediğine yaptığı bir ihsândır. Kulunun kalbine, kendisine îmân etmek nimetini ihsân etmekle bir nûr saçar, bu nurla kulunun kalbini aydınlatır. Göğsünü açar, genişletir. Kalbindeki îmânı arttırır ve onu ona sevdirir. Böyle olunca kalb, îmânın bütün şartlarına inanır, öldükten sonra dirilmeye, hesaba çekilmeye, Cennete ve Cehenneme, Allahü teâlânın kalbine saçtığı nûr sebebiyle, hepsine görür gibi inanır. Kalbi inanınca, dili de buna uygun söyler, tasdîk ve şehâdet eder ve bedenin azâları da buna uygun amel işleyip, Allahü teâlânın emrine itaat eder. Farzları yapıp, haramlardan kaçar. Bunu yapınca tam ve olgun Müslüman olur.

 

Kur’ân-ı kerimde bazı âyet-i kerîmelerde buyruluyor ki: (...Allahü teâlâ size îmânı sevdirdi onu kalblerinizde güzelleştirdi. [Hucûrât-7]) ve “Allahın İslâm nûru ile kalbine genişlik verdiği kimse, kalbi mühürlü nursuz gibi midir? Elbette, o Rabbinden bir hidâyet üzeredir.” (Zümer-22)

 

“Fahr-i âlem, yeryüzünün her tarafında, o zamandan bugüne kadar, ümmetinden harhangi biri ve hele, keşif, şühûd sahipleri çağırınca, imdâdlarına yetişir. Hızır aleyhisselâmın rûhu, çağıranlardan bazılarının imdâdlarına geliyor. Melekler, rûh almak için, bir ânda, istediği zamanda ve yerde bulunuyor.”

 

 

 

Vehbi Tülek'in önceki yazıları...