Sıkıntıda da neşeli zamanda da hamd eden, hâmidlerdendir...

A -
A +

Mevlânâ Muhammed Sâlih Gülâbî hazretleri Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. 1628 (H.1038) senesinde vefât etti. İmâm-ı Rabbânî'nin teveccüh ve inâyetleri bereketiyle kısa zamanda yetişerek kemâle gelen Mevlânâ Sâlih'e, hocası tarafından icâzet verildi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, bu yüksek talebesine yazdıkları bir mektubu şöyledir:

 

Allahü teâlâya hamd olsun. O'nun seçtiği kullarına selâm olsun! Kıymetli kardeşim Mevlânâ Muhammed Sâlih! Biliniz ki, sevilen şey, sevenin gözünde, hattâ aslında, her zaman ve her hâlinde sevgilidir. İncitirse de sevilir. İyilik ederse de sevilir. Sevmek nîmeti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların çoğu, sevgilinin iyiliklerine kavuşunca, sevgileri artar. Yahut incitmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Hâlbuki, sevenler içinde pek azı vardır ki, sevgilinin incitmesi, sevgilerini arttırır. Bu en kıymetli nîmete kavuşmak için, sevgiliye hüsn-i zan etmek lâzımdır. Hattâ, sevgili, bıçağını, sevenin boğazına dayasa ve her uzvunu parça parça etse, seven bunun kendi için hayırlı olduğunu bilmeli, bunu büyük iyilik ve saâdet görmelidir...

 

İşte, böyle hüsn-i zan ele geçerse, sevgilinin hiçbir hareketi çirkin gelmez ve "Muhabbet-i zâtiyye" ile şereflenir. Arada hiçbir sıfat, hiçbir nisbet, hiçbir îtibâr olmaksızın, yalnız zât-ı ilâhiyyeyi sevmek, Habîb-i Rabbil'âlemîne mahsustur. Böyle sevmekle şereflenenlere, sevgilinin verdiği elemler, iyiliklerinden daha çok lezzet verir ve ferahlandırır. Sanıyorum ki, bu makam, Rızâ makâmından daha üstündür. Çünkü Rızâ makâmında olan, sevgilinin yaptığı elemi çirkin görmez. Bu makamda ise, elemden lezzet almaktadır.

 

Mahbûbun cefâsı arttıkça, sevenin ferâhı ve sevinci artmaktadır. Bu ikisi birbirine benzer mi? Sevgili, sevenin gözünde, belki aslında, her zaman her hâlde sevgili olduğu için sevenin gözünde, belki aslında mahbûb olur. Her zaman ve her hareketinde medhedilir, hamdolunur. Seven, onun elemini de, nîmetini de, hep medheder. Bunun için, sâdık âşıkların; "Elhamdülillahi Rabbil'âlemîn alâ küll-i hâl" demeleri doğru olur. Sıkıntılı ve neş'eli zamanlarında hep hamd eden, hâmidlerden olur.

 

Hamd etmenin şükretmekten daha kıymetli olmasının sebebi belki budur. Çünkü şükretmekte, sevgilinin nîmetleri göz önündedir ki, sıfatlarından, hattâ işlerinden meydana gelmektedir. Hamd ederken ise, sevgilinin hüsn-i cemâli, yâni kendisi göz önündedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Abdullah Alkan 29 Mayıs 2024 13:17

Mesnevide bir hikaye var padişah nedimine kanundan bir dilim kesip veriyor.Nedimi onu öyle bir iştahla yiyorum,padişah bir dilim daha veriyor.Derken en son dilimi padişah yemek üzere ağzına alınca hemen tükürüyor.Cunku çok acıdır. Padişah oğlum bu acı şeyi neden yedin deyince söyle cevap veriyor:Padişahım ben senin elinden nice tatlı nimetler yedim, bir kerede acı yiyeyim ne olurki demiş. Allah bize yıllarca sağlık vermiş, birde hastalık verse ne olacak hemen isyanmi edeceğiz asla her halde ona şükredelim ki şükrün baldan daha tatlı olduğunu anlayalım.