“Keşke o çocuktan o çiçeği alsaydım”

A -
A +

Depremin üzerinden günler geçtikçe yeni yeni duygu yüklü görüntüler, hatıralar ortaya çıkıyor. Hatay’da depremden önce çekilen bir videoda çiçek satan çocuk video çeken kişinin önüne çıkıp “Abi çiçek alır mısın?” diyor. Video çeken kişi belki o anda zamanı olmadığı veya çiçeği taşıyacak durumu olmadığı için almıyor ve yoluna devam ediyor.

 

İşte deprem olup her şey yıkılıp kimin sağ, kimin vefat ettiğini bilemediğimiz bu duygu yüklü zamanda video çeken kişi de o günü hatırlıyor ve “Keşke o çocuktan o çiçeği alsaydım” diyor. Elbette ki üzülerek dile getiriyor.

 

Bu olayın bize verdiği mesaj hayatımızda birçok “keşke”ler vardır. İşte bu keşkelere üzülmemek için elimize geçen güzel fırsatları iyi değerlendirmemiz gerekir. Çünkü “hayatın silgisi yoktur” derler. Yani geçen zamanı ve kaçan fırsatları tekrar geri getirme imkânımız yoktur.

 

Hayatımızdaki “keşke”ler elbette ki yapmamız gereken ancak yapmadığımız görevlerden dolayı duyduğumuz pişmanlıklardır. Derler ki “eğer”le “meğer” evlenmişler “keşke” isimli bir çocukları olmuş." Hep deriz ya “Eğer” şöyle yapsaydım bunlar olmazdı. Veya “meğer” şu işi şöyle yapmam gerekiyormuş, onun için olmadı. Ve neticeler genelde “keşke” ile sonuçlanıyor.

 

Bazen gayemize ulaşamayınca zamana sitem ediyoruz. Tıpkı “Kays’ın (Mecnun) Leyla'ya söylediği gibi "Leyla'yı henüz küçükken sevdim. İkimiz de çocuktuk. Beraber kuzuları otlatıyorduk. Keşke ne biz büyüseydik ne de kuzular.”    

 

Bu keşkeler sadece dünyada duyduğumuz pişmanlıklarla sınırlı değildir. Ahirette de görevini yapmayanların “keşke”leri olacaktır. Hem dünyada hem de ahirette “keşke” dememek için kötülüklerden uzak durmalı ve Allah’ın razı olacağı güzel ve faydalı işler yapmalıyız.

 

Bildiğiniz gibi acele etmemek hep dile getirilir ama dinimizde iki yerde acele etmemiz emredilmektedir.

 

Birincisi istiğfar etmek, ikincisi de hayır işinde acele etmek... Unutmayın, iyilik yapmanın iki bölümü vardır. 1- İyiliğin kendisi, 2-İyiliği zamanında yapmak. (Hasta öldükten sonra ilacın işe yaramadığı gibi)

 

     Abdulvasih Duran

 

 

 

 

 

ŞİİR GİBİ

 

 

 

     ÖZÜMÜN DİLİYLE...

 

 

 

Bilginler, çok bilmeyi değil,

 

Bilinmesi gerekenleri bilmeyi öğütler.

 

Düşünerek az konuşmazsan,

 

Konuştuktan sonra çok düşünürsün.

 

Tahtını gönüllere kuran şiir, güzel şiirdir.

 

Bildiklerimizle, bilmediklerimizi biliriz.

 

Haklı sözleri duymak, Hakk'a saygıdır.

 

Her görüntü mutlaka bir şeyler anlatır.

 

Akıllı insan, ahlakla bağını kuvvetlendirendir.

 

Az sözle çok hakikate ulaşmanın adıdır bilgin.

 

İlmin otağı, ilgidir.

 

Her söz, bir inancın tezahürüdür.

 

Yazmadan önce düşünenler,

 

Yazdıklarıyla düşündürürler.

 

Sırf yürek söyler nefis.

 

Gönül insanları, kem söze küstür.

 

Taklit; gelişmenin ilk basamağıdır,

 

Lâkin ustalığın düşmanıdır.

 

Cahil insan, düdük gibidir.

 

Bilginin öğrettiği ilginin eseridir.

 

Hayvanlaşan insan; hayvandan daha tehlikelidir,

 

Her daim doğruyu yazın; okunmazsa okunmasın.

 

Hem kulakla hem yürekle duymak gerekir.

 

     Durdu Şahin/Şair-Yazar

 

 

 

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

 

SULTAN FATİH’İN VEFATI: Tarihin en büyük hükümdarlarından olan Fâtih Sultan Mehmed Hân, 3 Mayıs 1481’de vefat etmiştir. Fâtih Sultan Mehmed Hân, Osmanlı Padişahlarının yedincisi, II. Murad Hânın oğlu ve II. Bayezid Hânın babasıdır. 1431’de Edirne’de doğdu. Daha 22 yaşında iken, İstanbul’u alarak, Bizans İmparatorluğu’na son veren bu büyük hükümdar, Arnavutluk’u, Bosna ve Hersek’i almış, Yunanistan’ın fethini tamamlamış ve Balkanları idaresi altında birleştirmiş, Trabzon-Rum Pontus Devleti’ne son vermiştir. Toplam 2 İmparatorluk, 4 Krallık, 6 Prenslik ve 5 de Dükalık olmak üzere, 17 devlet fethetmiştir. Çeşitli ilimleri öğrenmek için devrin en mütehassıs âlimlerini kendisine hoca tayin ederdi. Bunlar her gün muayyen saatte gelip, kendisine ders okuturlardı. Akşemseddin, Hocazade, Gürânî, Molla İlyas, Siraceddin Halebî, Molla Abdülkadir, Hasan Samsunî, Molla Hüsrev gibi büyük âlimler ona hocalık yapmışlardır...

 

Cenazesi İstanbul’a getirilip 22 Mayıs’ta Fâtih Câmii bahçesindeki kabrine defnedilmiştir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.