Bir zamanlar her genç kızın çeyizi olurdu. Emek emek kendi elleri ile işlerdi, annesi, ablası hatta akrabaları bile bu çeyize yardım ederdi...
Genç kız ilmekleri atarken ileride kuracağı temiz yuvanın hayali ile yüreği kuş gibi çırpınırdı. Elindeki işlemesini görenler onu takdir edince, yanakları al al olurdu. Günleri uzun ve dolu dolu geçerdi. Sıkılmaya hiç vakit olmazdı. En güzel eğlencesi örgü örmek, çeyiz hazırlamaktı. Geri kalan vakti annesine mutfak ve ev işlerine yardım etmekle geçerdi. Güzel kitaplar okur, çeşitli sanatlarla kendini yetiştirmeye çalışırdı...
Şimdi size soruyorum; kaç kişinin çeyizinde kendi el emeği göz nuru var? Ya da şöyle mi demeliyim? Artık oya yapan, tülbent işleyen genç kızlar var mı? Bence onların nesli tükeneli çok oldu. Neden derseniz, el işlerinin yerini başka eğlenceler(!) doldurdu. Eller maharetini kaybetti, tuşlara esir oldu. Gözler nurunu kaybetti, donuk bakışlarla ekrana bakar oldu. Kızlarımızın yuva kurma gibi bir hayali artık yok, bırakın yuvayı çoğunun kendinden bile haberi yok...
Bunu yazarken nasıl içim sızlıyor bir bilseniz. Aile mefhumunun paramparça olduğu şu zamanda, genç kızların ruh dünyasını kapitalist dünya esir almış durumda. Çoğu kendinden, hayattan ve amaçlarından bihaber yani habersiz. Bu kızların öyle el işine, sanata, okumaya sabrı yok(!) onların dakikalara bile tahammülü yok salise ile yarışan shortları kaydırmakla meşguller(!) öyle ilmek saymak, evde anneye yardım etmek bunlar bayağı şeyler... Gerçi şimdi bu kızların annelerinin çoğu da evde yemek de yapmıyordur... Sahi evde yemek pişiren kaç kişi kaldı?..
Sahi biz nasıl bu hle geldik? Aile, annelik, aileye emek, arkadaşlık, paylaşmak bu kavramlara ne oldu? Aile için çabalamak, bir yemek pişirmek, kendi çocuğunu dünyası ve ahireti için özene bezene yetiştirmek ne zaman küçümsenir oldu?.. Ben size söyleyeyim: Kadınlar evlerini terk ettikleri zaman... Evler boş kaldı.
Çocukların kalpleri güvensiz ve sevgisiz... Ve kadın uçtu yuvadan. Yavrusu saatlerce yolunu bekledi. Evin bacasından duman tütmedi. Saksıdaki çiçekler kurudu. Tencere ocakta boş kaldı. Kadın işe de eve de çocuğa da yetişemedi. Yetersizlik hissi(!) ile yüreği kavruldu durdu. Sahi kadına bu fikri kim aşıladı? Onu evinden, güvenli limanından, çocuklarının eğitiminden kim kopardı? Onun çocuğunu kendi istediği gibi şekillendirmek isteyen "kapitalist dünya"...
Âmine Kübra Salar
Maktul
Yağmur yağıyor dışarda ben penceremde
Ruhumda tayfun ve tsunami işgalinde
Gözlerim boğulmuş senle sevdanda
Bir el beklemekte umutla çırpınışlarında
Son nefeslerini tüketirken gözlerinde
Ölüme mahkûm bilmekteyim,
Yine de son umut...
Sevda kurtarır iyiler sevdada diye
Tayfun sürükler bilinmeze,
Uzanan sonsuzlukta...
Ayrılık dalgası.
Boğabilmek hevesi ile...
Ölmek dert değil,
Senden ayrılması zor...
Sevmesen de ölmeden ölmüşsün zaten
Sevmeyi sevmekle.
Olsan da olmasan da
Katilim sensin,
Ben katiline sevdalı maktul...
Lütfü Yarar
Yetenekli Kalemlerde önceki yazıları...
Allah Allaah ! Bugün Salih Uyan bey in ve Amine Kübra Salar hanimefendi nin yazılarını okuyunca adeta vücudumun aküsü şarz oldu.Gerçi her gün Türkiye Gazetesi ni okuyunca da kendimi huzurlu hissediyorum.Oyle güncel konulara değinmişler ki,okumayan çok şey kaybetmiştir bence.İyiki varsınız.A.R.olsun.