"Akıp gidene, kopup sürüklenene, yakınımızdayken uzaklaşana, ellerimizdeyken kayıp yiten, tazelikle güzelken eskiyip örselenene, doğru gibiyken yalana dönüşüverene meftun ediyoruz nice zamandır kendimizi."
Yaşanmış olandan daima kendine düşen bir payı olur insanın. Başka şeyi değil, kendini biriktirmeye çalışmalı insan. Artan ve azalan, senden giden ve sana gelen. Payına düşeni idrak edebilmek için önce irade, sonra sabır ve gayret gerekir, kabullenme samimiyeti ve elbet azıcık da seni büyüten her şeye dair bir yutkunma gerekir.
Gerçek her zaman zihnimizde parıldayan bir hakikat, farkındalığına varmak zaman alabiliyor. “İnsan bir dağı aşabilecek bir yolcu olarak görmeli kendisini. Eğer dağ orada olmasa, yol çok daha kısa olabilirdi ama dağ orada ve yolcu da dağı aşmalı...”
Hakikatle tanışınca kendi bildiğinin o eğreti, yabancı duruşu yansıyor tüm aynalara... Aynalar gerçeğe çağırdıkça sen yeniden doğuşa hazırlandığını anlıyorsun. Aslolan, can sıkıntımızın içinde gizli... Yavaş yavaş hayat sana öğretmen olmayı üstleniyor.
Tanıştığın gerçek aslında başından beri var olan. Görmeyi reddettiğin, reddettiğini bile fark etmediğin. Sakın aynalarda suç arama. Tecrübe ile öğrenenler kalplerine eğilip bir fikir alamayacak kadar kırgın devam edebiliyor hayata.
Bakıyorum ki biz istesek de istemesek de zaman bizi sarıp sarmalıyor. İçinden çıkıp bize öğretmesi gerekeni reddetmek ise; acıya bir başka acıyla kafa tutmak, hakikatin aynasını küstürmek demek. Düşünmekten, akıl sır erdirememekten bitkin düşmüş bir can için ne güzel bir tesellidir tevekkül. Olanda da olmayanda da hayır aramak ve boynu bükük değil, basiretli yürüyebilmek. Kalbiselim olanlara düşsün yolumuz, kalbimizin sekineti ancak böyle daimî olur. Her şey gelip geçiyor, zaman ve bize ait sandığımız her şey elimizden kayıp gidiyor. İnsan, gelip geçmeyen, kayıp gitmeyen şeylere dayanabileceği bir kulp bulmalı ömründe.
Ebrar Dumlu
ŞİİR
Seyyid Ahmet Arvasî
İnsanoğludur bu dalar bir tatlı rüyaya
1932 yılı çetin bir kışta teşrif etti dünyaya.
Daha küçükken meziyetleri hep aşikâr idi
O her açıdan çok farklı bir çocuk idi.
Muhatap olanlar, bu çocuğu merak ederler, kim
Babası Arvasî ailesinden Seyyid Abdulhakim.
İlk-orta öğretimde ve lisede olacaktı mahir.
Ailesi soylu, muhterem validesi Cevahir.
Bu güzel insan ortalıkta olmamalıydı naçar,
Sarrafta çırak iken mana âlemine yelken açar
Olur ailenin mana âlemindeki süsü
Eserlerinin başında gelir Türk İslam Ülküsü.
İrfan ehline sorarlardı, efendim nedir ahval
Boş durmazdı hiç, yayınlanır diğer eserler ve İlmihal
Bazıları uygularken güncel durumları
Peşi sıra bir eser daha, Emperyalizmin Uşakları
Üzülme, kederlenme yapılır gündelik işler
Ardından gelen eseri Manevi Yönelişler
Nedir gönüldeki maneviyatın azlığı
Üstadın diğer eseri İnsanın Yalnızlığı
Tarihler unutmayacak böyle hakikati gerçeği
Yine müthiş bir eser Anadolu Gerçeği
Düşünmek gerekirse derinden derine
Diğer eseri de Kadın Erkek Üzerine
Kifayetsiz kalır o zatı anlatmakta şiir ve hitap
Peş peşe yazıverdi onlarca kitap
Garip bıraktın sevenlerini sensiz neylesin
Mekânın Cennet olsun, Rabbim rahmet eylesin
Tarih 31 Aralık 1988 günü çıktı geldi,
O güzel can emanetini teslim etti.
Boynu bükük kaldı ailenin ve seni sevenlerin
Zor gelir senin gibi birisi, 20. Asrın Yesevisi.
Sizi anlayabilseydi büyük küçük genç ihtiyar
Büyüklerin himmetiyle olurlardı bahtiyar
31 Aralık’tır vefatının sene-i devriyesi
Bahsettiğim ender şahıs Seyyid Ahmet Arvasî
Yazan: M. Nazif Arvas