Aldığı fistanların hepsi çiçekliydi...

A -
A +

Eskiden insanların çoğu rivayetler dışında bilgiye pek ulaşamazdı. Bilmezlerdi, görmemişlerdi, hiç karşılaşmamışlardı. Bu anlamda şimdiki gibi radyo yoktu televizyon yoktu, gazete yoktu; telefon yoktu, internet hiç yoktu. Fakat o yıllarda da sohbet vardı, muhabbet vardı, samimiyet vardı, komşuluk vardı. Aynı sofranın etrafında toplanıp yedikleri yemeğin bereketi vardı. Komşuda pişer bize de düşer denilirdi. Komşuluk vardı ve komşular birbirlerine hemen her gün olmazsa bile gün aşırı pişirdiklerinden bir tabak bile olsa ikram ederlerdi. Tek odada yanan sobanın odaya verdiği ısıdan başka gönüllere de yansıyan sıcaklığı vardı. Güneşin alnında çalıştığı tarlasındaki dinlenmek için uzandığı küçük bir ağacın gölgesinde bulduğu huzur vardı. Bakkaldan aldıklarını gizlemeyi gerektiren “alan var alamayan var'' düşüncesi vardı. “Zembil, içindekini sen bil” derlerdi.

 

Şimdi büyük evlerde, ayrı odalarda, her yaştan depresyonda olan aile fertlerimiz var. Kendi yemeğini yapmaktan aciz, suyunu doldurmaya üşenen, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, ailesiyle olan bağı internet bağının kopmasından ibaret olan ruhsuz, hissiz, sanal, robotlaştırılan gençlerimiz var. Büyük-küçük herkesin elinde bir oyuncak var ve mutluluğu burada arıyoruz. Aradığımız kriterlere uygun sonucun olmadığı bir yerde huzuru bulmaya çalışıyoruz. Ardı arkası gelmeyen bu dipsiz kuyuda kayboluyor, ailemize zaman ayıramıyoruz. Konuşanı dinlemiyor, konuştuğumuzda dinlenmiyoruz...

 

Bir torun ninesine: ''Nine, dedem sana hiç çiçek aldı mı?'' diye sormuş. Ninesi durmuş ve şöyle demiş: “Bana aldığı fistanların hepsi çiçekliydi!”

 

Mutlu olmayı bilmek, bardağın dolu tarafından bakmak, olmayana takılmayıp olana şükretmek varmış eskilerde. Günümüzde ise yüzlerce gülün üzerindeki eşinin o özel notuna yapılacak yorumlara, beğeniye bağlı bu mutluluk... İyiliği yaparken fotoğrafını çekip paylaşılan ve bu şov için alkış toplanan bir zamanda yaşıyoruz. Hâlbuki asıl mesele, iyilik yapar gibi görünmeyip iyilik yapıp görünmemektir.

 

     A. Pınar Akdağ

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

          ŞAİRLİK

 

 

 

Tasavvufun şiarı, hakikate köprüdür

 

Muhabbet ki aşkın aynasına örgüdür.

 

Gül olmaya taliptir nazenin gonca güller

 

Bülbülün sınavından kalan kışa sürgündür.

 

 

 

Baharın hududuna kıştır uzaktan komşu

 

Geceden sonrasına gündüze düşer yolcu

 

Yokluğun sınırında nice varlığa yolcu...

 

Ay yolcu, güneş yolcu, gökte yıldızlar yolcu

 

 

 

Bende ne gündüz kaldı ne hayalimde gece

 

Vuslata yolcu ettik, dilde kaldı tek hece

 

Elif kırbacı nefse vurdukça ruha müjde

 

Gönül gönlünü eyler, güller gülerler nice

 

 

 

Gözün sırrı gönlünün sırrına erişemez,

 

Akıl göze talipse bu cihanı süzemez.

 

Maddeler manaya anlamını veremez

 

Derya denize sığmaz deniz damlaya gelmez

 

 

 

Aşk şebnemini içip bülbüller öyle ötsün

 

Güle bir kez kavuşup âlemden öyle göçsün.

 

Görmeyen bülbül hazin gül diye daim ötsün

 

Bize lazım mıdır ki gözün şairlik görsün...

 

 

 

     Yavuz Selim Bulut

 

 

 

 

 

MAHALLΠKELİMELER

 

 

 

(Balıkesir yöresine ait bazı kelimeler. Siz de yörenize ait kelimeleri gönderin yayınlayalım... )

 

Kernebit: Karnabahar

 

Goz: Ceviz

 

Çımıt: Sıcak

 

Sadıç: Sağdıç

 

Yalım: Galiba

 

Zere: Demek öyle?

 

Vere: Sürekli

 

Uyuntu: Mıymıntı, uyuşuk

 

Geti ge: Getir gel

 

Bakalak olmak: Göz kulak olmak

 

Kovalak: Görmemiş

 

Mısmıl: Düzgün

 

Hataşlamak: Ateşlemek

 

Yort: Yoğurt

 

Künge: Çöp, toz, pislik

 

Şişirgen: Balon

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.