Osmanlı, yönettiği ülkelerde kimsenin dinine inancına karışmadı, ibadetlerini rahatça yapmalını sağladı. Ayrımcılık bölücülük yapmadı, gayrimüslimler arasında fark gözetmedi. Herkesin Müslümanlarla kaynaşmasını amaçladı. Darda zorda kalana, sıkışan milletlere yardım elini uzattı. Bu yardım elinden ABD, Japonya bile nasibini almıştı.
Sultan Abdülhamid Han'a Avrupalı ağzıyla konuşanların, onun o karışık dönemde 33 yıl devleti nasıl ayakta tuttuğunu da düşünmesi gerekmez mi? Galiba bu gerçeği unutmuş görünüyorlar. Onun 33 yıl boyunca uyguladığı dengeli politika ile Balkanları, Kafkasları ve Orta Doğu’da asayişi nasıl sağladığını unutanlar 7-8 yıl gibi kısa sürede İttihat ve Terakki tarafından kaybedilen topraklardan hiç bahsetmiyorlar. Kala kala elimizde bir Anadolu topraklarının kaldığını unutuyorlar. Osmanlı ne zaman ki Balkanlardan Kafkaslardan ve bilhassa Orta Doğu'dan çekildi, işte ondan sonra bu topraklarda huzur kalmadı… Bir daha da sağlanamadı.
Sultan Vahdeddin Han'a gelince onu bu şekilde davranmaya o günün memleket şartları zorlamıştır. İnsaflı tarihçiler bu gerçeği belgeleriyle dile getirmektedir. Tarihe siyasi saiklerle (gerekçelerle) bakanların sözlerinin değerlendirilmesi de siyasi olmalıdır, tarafsız değildir.
Herhâlde Sultan Vahdeddin Han “Aman şu Osmanlı Devleti yıkılsın da ben de kurtulayım” diye hareket etmedi. Altı asırlık devletin yükü ve devlet tecrübesiz ve hırs sahibi İttihat ve Terakki yöneticilerinin elinde günden güne kan kaybeden devletin olanca sıkıntısı ve yükü onun omuzlarına yükleniyordu.
O padişah olduğunda I. Dünya Savaşı’nın korkunç sonuçlarının alınmak üzere olduğunu nedense hiç kimse dile getirmez. Getirmek istemez… Yine 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesinin imzalandığı hiç düşünülmez… Oysa Sultan Vahdeddin Han, bu mütarekeye imza koyan delegeleri kabul etmemiştir. Ama bu mütarekenin imzalanmasına sebep olan sonra da Osmanlı Devleti’ni sebepsiz yere dört bir yanda savaşa sokan, milyonlarca vatan evlâdını cephelerde eriten ve yurt dışına kaçanlar İttihatçı paşalar değil midir?
Aslan Torun
ŞİİR
GELDİM
Fırsatın kazası olmaz, hayatın kazası olmaz.
Sohbetin kazası olmaz, gönül sultanına geldim.
Muhabbetin yolu ince, insan gönülden sevince.
Sohbet kıymetin bilince, gönül sultanına geldim.
Gülistandan gül dererek, gönlümü ona vererek.
İstiyorum, çok severek, gönül sultanına geldim.
Pervaneyi alıp geldim, âşıklara varıp, geldim.
Günahımı alıp geldim, gönül sultanına geldim.
Aşk dilinden konuşarak, âşıklarla barışarak.
Erenlerle karışarak, gönül sultanına geldim.
Dua aldım yetimlerden, destek aldım fakirlerden.
Teşvik aldım ariflerden, gönül sultanına geldim.
Açıldı kapılar bana, canım sunmak için sana.
Yönüm döndüm, dosttan yana, gönül sultanına geldim.
Uzaklar yakın oluyor, canlar cananı buluyor.
Gönlüme huzur doluyor, gönül sultanına geldim.
Aşkınla kavrulup geldim, rüzgârla savrulup geldim.
Ruhumla bir olup geldim, gönül sultanına geldim.
Âşıklar biz de geliriz, sultanı biz de severiz.
Sohbetin biz de isteriz, gönül sultanına geldim.
Geldim, gördüm, hayran oldum, muhabbeti onda buldum.
Dünlerime ağlıyordum, gönül sultanına geldim.
Bu ne sevgi, ne muhabbet, görmedim böyle bir sohbet.
Rahmet yağıyor bak rahmet, gönül sultanına geldim.
Ebu Fehim istiyordun, görebilsem bir diyordun.
Çok, hem de çok, seviyordun, gönül sultanına geldim.
A. GÖK (SULTAN DİVANINDAN)
ENTERESAN BİLGİLER
AT YÜRÜYÜŞLERİ: Atların 4 ayrı yürüyüşü vardır. Devamlı idman ile bu yürüyüş şekillerini geliştirmek mümkündür. Ayrıca, atlara çeşitli engellerden atlaması da öğretilebilmektedir.
ÂDETA: Atın kendi hâlinde yürümesidir. Dört ayağın da çıkardığı ses, muntazam olmayan aralıklarla işitilir. Ayakların yerden kesilmesi şu sıra ile olur: Ön sağ, art sol, ön sol ve art sağ.
TIRIS: Karşılıklı çapraz ayaklar aynı zamanda hareket eder.
RAHVAN: Tırıstakinin tersine, iki yandaki ayaklar aynı anda hareket eder.
DÖRTNAL: Atın en hızlı koşuş şeklidir. Dörtnalda her iki art ayak birbiri peşinden yerden kesilir ve bu sıçrama ile vücut öne atılmış olur. Vücut bir an havada asılı kalır, ayaklar yerden kesilir, sonra vücut ön ayaklardan önce birinin, hemen sonra da ötekinin üzerine düşer. Böylece yere vuran dört ayağın da, sesi belirli olarak duyulur. Yarış atlarının hızları saatte 60-65 km arasında değişir.