Allahü teâlânın 99 İsm-i şerifinden birisi de El-Adl’dir. Allahü teâlânın rahmeti, merhameti dünyayı kapladığı gibi adaleti de kaplamıştır. Adalet, hukuk, insanların huzur içinde olması için vardır. Bilakis ahirette boynuzu uzun ve boynuzu kısa keçi dahi birbirinden hakkını alacaktır. Yıllarca dünyayı yöneten Osmanlı Devleti, bugünkü ismiyle bakanlar kurulu diyeceğimiz divan toplantılarında adaleti temel almış, Topkapı Sarayı’ndaki kulesinin adına "Kasr-ı Adl" Adalet Kulesi demiştir. Bu kulenin giriş kapısının üzerindeki kitabeye ise üstün bir hat sanatıyla "Bir saat adâlet ile idarecilik yapmak, altmış sene nafile ibâdet yapmaktan daha hayırlıdır" hadisi şerifini yazmıştır...
19. yüzyılda Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren Nehri'nin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar vardı. Fransızlar, her sene nehrin Almanların kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı. Almanlar hâl böyle olunca eskisinden güçsüz olan Osmanlı Devleti'nden mektupla askerî yardım talep ettiler.
Mektup şöyleydi: "Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, Müslümanların da halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı sağlayın.”
Osmanlı’nın verdiği cevap: "Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Gönderdiğimiz Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir.”
Hasat vakti gelince elbiseleri giyen Almanlar nehrin etrafında kol gezerler. Osmanlı askerlerinin geldiğini zanneden Fransızlar bölgeden çekilir, köylerini terk ederler. Sevinç içinde olan Mülhaymlı Almanlar, o elbiseleri Karlsruhe Müzesinde sergilerler ve belli bir müddet, bölgenin en yüksek binasına Osmanlı Bayrağı asarlar...
İşte Osmanlı böyle âdil idi. Gayrimüslim de olsa, mazlumların yanındaydı...
Mert Ali Eren
ŞİİR
Bir kış sabahı...
Günün erken saatleri
Yalancı güneş tarafından esir alınmış
Kar taneleri
Dışarıdaki kedinin acıklı soluğu,
Sıcak evlere soğukluk bırakan hafif dokunuşun
Parmak izleri
Kuşbakışından görülebilecek keskin bir
Soğuk acısı,
Kalın camların ilerisinden duyulabilecek
İnce erime seslerinin kalabalığı.
Çatısı içeriden kırık evdeki insanların mutlu sohbeti
İşte bu an;
İlerleyen saatlerde belirginleşen bu tabloda,
Uyanıyor herkes beyaz örtülü bir sabaha
Buğulu pencereden görüyorum her şeyi
Sükûnet içinde yüzen manzaranın şeklini
Ve atmosferin içinde hapsolmuş gülümsemeyi
Vildan
ESKİMEZ KELİMELER
TEYAKKUZ: Uyanık olma hâli. Uykudan kalkma. Gözaçıklığı gibi anlamlara gelmektedir.
CENAH: Kanat, taraf, kısım. Yön gibi anlamlara gelmektedir.
MECRA: Suyun aktığı yol. Su yolu. Kanal. Cereyan eden yer. Bir haberin yayılma yolu. Bir şeyin dolaştığı yer gibi anlamlara gelmektedir.
İNFİAL: Gücenme. Darılma. Can sıkılma. Teessür. Hareketlenme. Harici bir sebep ve tesirle, etkiyle hâsıl olan oluşan hâl, tesir ve hareket.
CÜRET: Yiğitlik, cesaret. Korkmadan ileri atılmak. Diklenme öz güvenine sahip olma hâli gibi anlamlara gelmektedir.
CÜRETKÂR: Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözü pek anlamlarına gelmektedir.
AKIBET: Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç gibi anlamlara gelmektedir.