Başkasının balını zehir etmek!

A -
A +

Bazı insanlar vardır sizi uzaktan izlerler. Hayatınız nasıl gidiyor, maddi durumunuz ne âlemde, çocuğunuz hangi okulu kazandı, fazla kilolarınızı verdiniz mi, verdiğinizi aldınız mı, arabanızı, evinizi değiştirdiniz mi, EYT sizi veya eşinizi teğet mi geçti içine alıp mı geçti, tatiliniz nasıl gidiyor, ruh dünyanız nasıl...

 

Sorgu memuru gibidirler. Dedektif gibidirler... Sadece soru sorarlar, verdiğiniz cevap tatmin etmediyse dinlemezler kafasında diğer sorunun hazırlığıyla meşguldürler. Sizin için üzüntülü hâllerinizde üzülmüş veya sevinçli hâllerinizde sevinmiş taklidi yaparlar. Onların yanında ruhunuz kerpetenle sıkılıyor gibi hissedersiniz. Yanından ayrıldığınızda içinizde tarifsiz bir huzursuzluk vardır. Oysa kötü bir söz söylememiştir gülümseyerek "ah canım benim kıyamam sana", "bir sıkıntın olursa ben buradayım hiç çekinmeden ara..." gibi kulağa hoş gelen cümleler dökülmüştür dillerinden. Bu kelimeler hasetle yoğrulduğu için cansızdır. Zehir etkisi görür. Sizin hayatınızla kendi hayatını mukayese eder. Kötü günlerinizde yanı başınızda, telefonun diğer ucundadır. İyi mi kötü mü, sizi seviyor mu sevmiyor mu, dost mu düşman mı bilemezsiniz.

 

Haset edenin sevgisi sözlerinde görülür. Kinini içinde gizler. Sözleri dost fiili düşmancadır. Haset, hasadı yakan ateştir. Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri hasedi "Haset, çekememezliğin yeri göğüsün içidir. Burası aynı zamanda ilmin de yuvasıdır. Göğüs hasetle dolunca, ilim insanı terk eder. İlimsiz insan cahil olur. Cahil hata üstüne hata işler..." şeklinde tarif etmiştir.

 

Ondandır belki ilmin bizleri terk edişi. Hata üstüne hata işeyişimiz. Dilimiz rızkımız belli, değişmez, kimse kimsenin rızkını yiyemez derken hâlimizle başkasının rızkına göz dikişimiz. Ne güzel ifade etmiş şair: "Haset, başkasının balını kendi ağzına zehir etmektir."

 

     İlknur Şahin

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

          AYRI DÜŞTÜK

 

 

 

Değerini bilmedik gökte uçan kuşların

 

Çırpındıkça kanatlar, ayrı düştük bak yine

 

Ne eski bir romandık ne de eski bir şarkı

 

Dillerde sürgün olup, ayrı düştük bak yine

 

 

 

Gönlümüz boyun eğdi, uzaktan sevdik

 

Betonlara filiz filiz saksıda fidan diktik

 

Ne bir hatır sorduk ne bir değer bildik

 

Sonumuz belliydi ayrı düştük bak yine

 

 

 

Gözler yolda kalınca, yakın ırak olurmuş

 

Eğer haber gelmezse keder yaman olurmuş

 

Tende yara küllenip kapanamaz olurmuş

 

Nerde derman var ise, ayrı düştük bak yine

 

 

 

Haklıyı haksızdan ayırmaz olduk

 

Biz birliği bozdukça, düşmanı bulduk

 

İnimize girenler varmış, uykuya durduk.

 

Yiten değerler imiş, ayrı düştük bak yine

 

 

 

Kuşanalım duvarda, sandıkta kalanları

 

Betonlar altında kalmış o masum toprakları

 

Her eve aş, her eve bereket toprakları

 

Koparılıp vatandan, ayrı düştük bak yine.

 

 

 

          Melih Arda Demirtaş

 

 

 

 

KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)

 

 

“Din Büyüklerimiz buyurdular ki: Duaların en yücesi, duaların en büyüğü olan selamımızı verelim; Esselamü aleyküm... Kâbe-i Muazzama görüldüğü zaman ilk anda yapılan dua, kabul olur. Yani Kâbe-i Muazzama ile karşılaşınca yapılan dua reddolmaz, kabul olur. İnsanın kalbi, Kâbe'den daha kıymetlidir. Çünkü onu İbrahim aleyhisselâm yaptı, Allahü teâlâ oraya kıymet verdi. Ama insanın kalbini bizzat cenab-ı Hak yarattı. Onun için, kalbin kıymeti, Kâbe'den yüksektir. Bir kalp kırmak, yetmiş kere Kâbe'yi yıkmaktan daha büyük günahtır. Onu Allahü teala yaratmış, Allah'ın yarattığını kırıyorsun. Sonsuz kere tövbe. Dolayısıyla, kafamız kırılsın; ama bir din kardeşimizin kalbi kırılmasın. Onunla helalleşmedikten sonra, kurtulmak mümkün değildir. Selam verdik ki, bu duaya kavuşmak için.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.