Bazı insanlar vardır sizi uzaktan izlerler. Hayatınız nasıl gidiyor, maddi durumunuz ne âlemde, çocuğunuz hangi okulu kazandı, fazla kilolarınızı verdiniz mi, verdiğinizi aldınız mı, arabanızı, evinizi değiştirdiniz mi, EYT sizi veya eşinizi teğet mi geçti içine alıp mı geçti, tatiliniz nasıl gidiyor, ruh dünyanız nasıl...
Sorgu memuru gibidirler. Dedektif gibidirler... Sadece soru sorarlar, verdiğiniz cevap tatmin etmediyse dinlemezler kafasında diğer sorunun hazırlığıyla meşguldürler. Sizin için üzüntülü hâllerinizde üzülmüş veya sevinçli hâllerinizde sevinmiş taklidi yaparlar. Onların yanında ruhunuz kerpetenle sıkılıyor gibi hissedersiniz. Yanından ayrıldığınızda içinizde tarifsiz bir huzursuzluk vardır. Oysa kötü bir söz söylememiştir gülümseyerek "ah canım benim kıyamam sana", "bir sıkıntın olursa ben buradayım hiç çekinmeden ara..." gibi kulağa hoş gelen cümleler dökülmüştür dillerinden. Bu kelimeler hasetle yoğrulduğu için cansızdır. Zehir etkisi görür. Sizin hayatınızla kendi hayatını mukayese eder. Kötü günlerinizde yanı başınızda, telefonun diğer ucundadır. İyi mi kötü mü, sizi seviyor mu sevmiyor mu, dost mu düşman mı bilemezsiniz.
Haset edenin sevgisi sözlerinde görülür. Kinini içinde gizler. Sözleri dost fiili düşmancadır. Haset, hasadı yakan ateştir. Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri hasedi "Haset, çekememezliğin yeri göğüsün içidir. Burası aynı zamanda ilmin de yuvasıdır. Göğüs hasetle dolunca, ilim insanı terk eder. İlimsiz insan cahil olur. Cahil hata üstüne hata işler..." şeklinde tarif etmiştir.
Ondandır belki ilmin bizleri terk edişi. Hata üstüne hata işeyişimiz. Dilimiz rızkımız belli, değişmez, kimse kimsenin rızkını yiyemez derken hâlimizle başkasının rızkına göz dikişimiz. Ne güzel ifade etmiş şair: "Haset, başkasının balını kendi ağzına zehir etmektir."
İlknur Şahin
ŞİİR
AYRI DÜŞTÜK
Değerini bilmedik gökte uçan kuşların
Çırpındıkça kanatlar, ayrı düştük bak yine
Ne eski bir romandık ne de eski bir şarkı
Dillerde sürgün olup, ayrı düştük bak yine
Gönlümüz boyun eğdi, uzaktan sevdik
Betonlara filiz filiz saksıda fidan diktik
Ne bir hatır sorduk ne bir değer bildik
Sonumuz belliydi ayrı düştük bak yine
Gözler yolda kalınca, yakın ırak olurmuş
Eğer haber gelmezse keder yaman olurmuş
Tende yara küllenip kapanamaz olurmuş
Nerde derman var ise, ayrı düştük bak yine
Haklıyı haksızdan ayırmaz olduk
Biz birliği bozdukça, düşmanı bulduk
İnimize girenler varmış, uykuya durduk.
Yiten değerler imiş, ayrı düştük bak yine
Kuşanalım duvarda, sandıkta kalanları
Betonlar altında kalmış o masum toprakları
Her eve aş, her eve bereket toprakları
Koparılıp vatandan, ayrı düştük bak yine.
Melih Arda Demirtaş
“Din Büyüklerimiz buyurdular ki: Duaların en yücesi, duaların en büyüğü olan selamımızı verelim; Esselamü aleyküm... Kâbe-i Muazzama görüldüğü zaman ilk anda yapılan dua, kabul olur. Yani Kâbe-i Muazzama ile karşılaşınca yapılan dua reddolmaz, kabul olur. İnsanın kalbi, Kâbe'den daha kıymetlidir. Çünkü onu İbrahim aleyhisselâm yaptı, Allahü teâlâ oraya kıymet verdi. Ama insanın kalbini bizzat cenab-ı Hak yarattı. Onun için, kalbin kıymeti, Kâbe'den yüksektir. Bir kalp kırmak, yetmiş kere Kâbe'yi yıkmaktan daha büyük günahtır. Onu Allahü teala yaratmış, Allah'ın yarattığını kırıyorsun. Sonsuz kere tövbe. Dolayısıyla, kafamız kırılsın; ama bir din kardeşimizin kalbi kırılmasın. Onunla helalleşmedikten sonra, kurtulmak mümkün değildir. Selam verdik ki, bu duaya kavuşmak için.”