Osmanlı Padişahı Sultan 3. Murat Han'ın sabah namazını kaçırdığı için yazdığı şiir şöyle başlar... “Uyan ey gözlerim gafletten uyan!/ Uyan uykusu çok gözlerim uyan/ Azrail’in kastı canadır, inan/ Uyan ey gözlerim gafletten uyan!/ Uyan uykusu çok gözlerim uyan...”
Koskoca cihan padişahının bir vakit namazını kaçırdığı için yazdığı mısralar anlamak isteyene çok şey anlatıyor. İnsanı gerçekten düşündürüyor. Bu büyüklerden biraz olsun örnek alarak hatalarımız için şu kadar pişman olsak, kendimizi dönüp sorgulasak her şey çok daha farklı olabilir. Peki biz bunca şahit olduğumuz olaylar karşısında neyi bekliyoruz? Bizim hayatımızın sürekli aynı şekilde gideceğinin bir garantisi var mı?
Hayır, hayatta ölümden başka hiçbir şeyin garantisi yok. Ölüm geldikten sonra hatalarımız için tövbe etmeye fırsatımız olmayacaksa, bir şeyleri değiştiremeyeceksek bunu neden şu anda yapmıyoruz? Gözümüzün önüne bakmamız için daha ne olması ne yaşamamız gerekiyor? Deprem vesilesiyle yardımsever olması gerekirken bunu fırsat zannedip gıda ve ev fiyatlarını yükselten mal mülk sahipleri, amacı yıkık binalardan belki değerli eşya bulmak olan kimilerinin güya yardımcı oluyormuş gibi görünmeleri ne ehl-i garet (yağmacılık) hâldir böyle...
Hakikatte düşünen bir insanın bu kadar vicdansız ve gaddar olması ya insanlığın öldüğü anlamına geliyor ya da bu insafsızlığı yaparken aklını bir kenara koymuş olarak hareket ettiği anlamına geliyor. İnsan demek evren demek, merhamet, sevgi dostluk, güven, ince ruh demek. Hakikatte, insan olanın yapacağı iş olamaz tüm bunlar ve fazlası...
Cinayet, taciz, terör, kavga haberlerinden bıkmadık mı? Film ve dizilerde fulü gösterilen yapay kanı haberlerde canlı canlı gördüğümüz yetmedi mi? Bence artık yeter! Tüm bu olanlara hiçbir müdahale edememek, durduramamak sadece izlemek bile insanın canını yakıyor. Ben insanlığımdan insanlığımızdan utanmaya başladım. Artık bizim de gafletten uyanma vaktimiz geldi de geçiyor bence!
Dilara Nur Özkaya
ŞİİR
SANDIM
Güllere bakınca yandım, yandıkça ismini andım.
Sözünü dinleyip kandım, âşığı anlarsın sandım.
Kapında günlerce kaldım, evinin havasın aldım.
Âlem-i hayale daldım, âşığı anlarsın sandım.
Hilale, yıldıza baktım, kendime ismini taktım.
Aşkının şemini yaktım, âşığı anlarsın sandım.
Rüzgâra kapılıp estim, aşkınla kırıldı testim.
İsmini duyunca mesttim, âşığı anlarsın sandım.
Karlara sarılıp yattım, soğuğa aşkımı kattım.
Her zaman kapına baktım, âşığı anlarsın sandım.
Yağmurda ıslanıp durdum, aşkında huzuru buldum.
Birlikte bir hayal kurdum, âşığı anlarsın sandım.
Ağustos ayında dondum, aşkınla bir hâller oldum.
Bahçende sararıp, soldum, âşığı anlarsın sandım.
Böcekler ağladı duydum, çiçekler ağladı duydum.
Gerçekler ağladı duydum, âşığı anlarsın sandım.
Gönülden ağlayan benim, toprakla birleşti tenim.
Aşkında yok oldu kendim, âşığı anlarsın sandım.
Nazlanmak hakkındır aşkım, gidiyor başımdan aklım.
Bilmezsin âlemden farkım, âşığı anlarsın sandım.
Aciz’im şikâyet etmem, kovsan da kapından gitmem.
Gönülden yanarım, tütmem, âşığı anlarsın sandım.
ACİZ-A. GÖK (SULTAN DİVANINDAN)
KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)
Din Büyükleri buyurdular ki: Allahü teâlâ kullarına iki ibadetin sevabını bildirmemiştir. Birisi, Ramazan-ı şerif oruçlarının sevabı, biri de yemek yedirmek sevabı. Bunların Allah katında sevabını yalnız kendisi bilir. Diğer ibadetlerin ne kadar sevapları olduğu kitaplarda açıklanmıştır. Ama yemek yedirmenin yoktur. Onun için, müminler mümkün mertebe bir çay için de olsa, bir kahve için de olsa, bir lokma ekmek için de olsa, misafir davet etmeli, ikram etmelidir.