Son depremde çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetti. Birçok binanın yıkılmasında kullanılan inşaat malzemesi (demir, çimento, yıkanmamış kum...) eksikliği ve yumuşak tarım arazilerinin üstüne bina dikmek yanında en büyük yanlış Asmolen tavanlardır. (
Asmolen, tavan inşası yapılırken döşemelerin aralarına yerleştirilen malzeme) Odalarda kirişlerin görünmemesi için tabla altlarına bir sıra briket koymak 2600 kg/m3 olan tabla ağırlığını ikiye katlamaktadır. Misal olarak 100 m2 bir daire büyüklüğü için kat yer döşemesi ağırlığı (15 cm tabla kalınlığında) 39 tondur. Tabla altına döşenen 15 cm kalınlığında briket (beton ve koyuluyorsa (?) demir) bu ağırlığı hemen hemen iki katına çıkarmaktadır.Koyulan bu briketler bina statiğine hiçbir katkı sağlamadığı gibi bu ağırlaştırılmış tablalar depremde binanın dinamik statiğine de zarar vermektedir.Bir deprem esnasında binaya uygulanan yatay hareket ağırlaştırılmış tablaların kolon bağlantılarından kopmasına sebep olmaktadır. Çöken binalarda asmolen tavanla kirişlere kadar “düzeltilen” tablaların üst üste katlanması insanları tost gibi ezmektedir. Yeni yapılan binalarda asmolen tavanların artık tarihe karışması gerekmektedir. Odalarda kirişlerin görünmesi istenmiyor ise duvar kalınlığı kiriş kalınlığı (30 cm) kadar yapılabilir veya hafif malzeme kullanılarak asma tavanla problem çözülebilir.Kirişlerin tabla altlarından 45 cm sarkması ile insanların enkazda tablalar arasında ezilmesini de büyük ölçüde engelleyecektir. Bir inşaatta hedef binanın depremde yıkılmamasıdır. Fakat binalar kaç şiddetinde ve sürede bir depreme göre yapılmalıdır.Bu yazımda amacım iş güvenliği açısından bir kaza analizi yaparak tüm inşaat mühendislerine, statikcilere, mimar odalarına şimdiye kadar çok yaygın inşaat usulünü (asmolen tavanı) tartışmaya açmaktır. Yoksa bilgiçlik taslamak değildir. Tek isteğim bundan sonra vatandaşlarımızın enkaz altında can vermemesidir.
Ahmet Algan-Yük. Mah. Müh. Berlin Eyaleti Sosyal Kaza Sigortası İş Güvenliği Uzmanı ve Müfettişi
ŞİİR
BERAT KANDİLİ
Geldi Şâban Ayı'nın, on beşinci gecesi,
Bir mübarek gece ki, ismi Berat Kandili,
Rabbine yalvaranın, yükselir derecesi,
Çünkü O'na dönenin, O'nu zikreder dili...
Kur'ân-ı kerîmimiz, Levh-i mahfuzdan indi,
Dünyamız semâsından, Resûl'e geldi hitap,
Âyet âyet yağarak, yirmi üç yılda dindi,
Bunların tamamıyla oluştu yüce Kitap...
Şu kısa ömrümüze, kandil bereket katar,
Yılların kazancını, bir gecede alırız,
Kalpler, böyle gecenin heyecanıyla atar,
Gafletle geçirirsek, hepten mahrum kalırız...
Yüce Peygamberimiz, bu gece uyumazdı,
Nimete şükretmeye, çok çok önem verirdi,
Rabbine yönelince, hiçbir şeyi duymazdı,
'Ümmetim, ümmetim' der, bizler için erirdi...
Bu gece amelimiz, Rabbimize sunulur,
Arz edilen günahla, yüzümüz kızarmaz mı?
Belki utancımızdan, affolmamız umulur,
O'nun rahmet denizi, bizleri de sarmaz mı?
Gecenin seherinde, Rabbim nidâ ediyor:
'Kim ihlâsla istiyor, onları bir göreyim,
Sizler için belki de, bu bir son fırsat' diyor;
'İsteyen kullarıma, hazinemden vereyim...'
Bir yılın olayları, bu gece bildirilir,
İlgili olan melek, vazifeyi öğrenir,
Kim bilir, kimler biner, kim, nerde indirilir?
Toprağa girenlere, belki 'rahmetli' denir...
Berat'la Yüce Rabbim; Sen, beratımızı ver,
Böylece, 'affolmuşlar' arasında olalım,
Ruhu teslim edince, sevince dönsün keder,
Dünyada, âhirette, saâdetle dolalım...
Ramazan Çetin
TARİHTEN BİR YAPRAK
EYYÛB SABRİ PAŞA: Sultan İkinci Abdülhamid Han devri amirallerindendir. Yenişehir civarındaki Urmiye’de doğmuştur. Doğum tarihi bilinmiyor. 1308 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Hocası İdrîs-i Muhtefî’nin (rahmetullahi aleyh) Kasımpaşa’da Kulaksız Câmii karşısında bulunan yokuşun alt başındaki kabrinin ayak ucuna defnedildi. Eyyûb Sabri Paşa, Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında yetişen, çalışkan, âlim bir deniz paşasıydı. Bir kısmı henüz basılmayan çok kıymetli eserler yazdı. Bu eserlerinden üç tanesi bir araya getirilerek “Mir’ât-ül - Haremeyn” ismiyle yazılmış olup mukaddes Hicaz bölgesi hakkında dinî ve tarihî bilgiler içermektedir. Herkes ve bilhassa hacılar için lüzumlu bir kitaptır.