Bir yol gösterici, siyer -1

A -
A +

Sözlükte idare, yol, hareket anlamlarına gelen “sîret” kelimesinin çoğulu olan “siyer,” sevgili Peygamberimizin hayatını anlatan kitaplara verilen isimdir. İnsanın maddi ve manevi yönlerinin tamamını "fıtrat" kelimesi altında toplayabiliriz. İnsan fıtratı birtakım ihtiyaçlara gebedir. İnsanın ihtiyaçlarını ve eksikliklerini doğru bir şekilde belirleyebilmemiz için doğru bir örneğe ihtiyacımız vardır. Bu doğru örnek de şüphesiz ki Sevgili Peygamberimizdir.

 

İslam tarihinin bir kolu sayılabilecek olan siyer, Kur’ân-ı kerimin indirildiği Arap Yarımadası’nın ticari, toplumsal ve hukuksal normlarına hâkim olmamızı sağlayacak bilgileri bizlere sunmakla birlikte bize yol gösteren bir rehber niteliğindedir. Mümin olarak temel itikat bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinden öğrendikten sonra okuduğumuz Siyer sayesinde Sevgili Peygamberimizin hayatını öğrenip onun ahlakı ile ahlaklanarak hem onu hakkı ile sevebilmek hem de onun hayatını takip edebilmek hedefinde ilerleyebiliriz.

 

Siyerde bir şey daha öğreniriz ki Hazreti Muhammed’in “sallallahü aleyhi ve sellem” hayatı bireysel ve toplumsal boyutuyla geçmişten günümüze bıraktığı normlar evrenseldir. İslamiyet’in gelecek nesillere doğru, sade, çok yönlü, halk ve Hak ile olan sahih bağlantısını ifade ederek bununla birlikte yaşayıp siyer ve sîreti ile korunarak aktarılmasında vazife biz Müslümanlara düşmektedir. Efendimizin hayatı bizlere misyon kazandırır. Bizlere ideal bir insan olmanın ve ideal bir mümin olmanın esaslarını belirlememizde yardımcı olur.

 

İyiliklerin artması ile ilgili, kötülüğün azalmasını sağlamakla ilgili, dünyadaki olumsuzluklar karşısında alınması gereken tavırla ilgili çözüm yolları ve umut ışığı siyerde vardır. İçinde bulunduğumuz ortamı, şehri, ülkeyi hatta dünyayı güzelleştirmek bizim elimizde. İslamiyet’e göre hayatın temelleri Sevgili Peygamberimiz döneminde atıldı. Peki niye devam ettirilmedi?

     Müge Durmazer- İ.Ü.İ.F
 
 
ŞİİR
 
     Filistinli Çocuk
 
Kudüs’ün şanlı töresinden,
Vatanının Gazze’sinden
Annesinin sinesinden,
Filistinli Güzel Çocuk!
 
Yeşermeden ümit bitti,
Derken, müjde bir vaatti,
Yüzü, memnun, şâdân gitti,
Filistinli Güzel Çocuk!
 
Dünya fânî, ahret bâki!
Dedi, arzum bu, filvaki!
Hayırdı ki, oldu vâki!
Filistinli Güzel Çocuk!
 
Tarihlere şan oldun sen,
Bayrağına kan oldun sen,
Şehit düşen can oldun sen,
Filistinli güzel çocuk!
 
Baş, orta, son hep edepti,
"Efendim!’’e bir sebepti!
Kalbe; sevinç, huzur serpti;
Filistinli Güzel Çocuk!
 
Güzel sözler sevilmez mi?
Doğru inanç övülmez mi?
Kötü sözler, yerilmez mi?
Filistinli Güzel Çocuk!
 
     Rıdvan Üzel
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
Osmanlı medreseleri: Bütün İslâm dünyasında olduğu gibi, Osmanlılarda da eğitim ve öğretim genel ölçüde medreselere dayanmaktadır. Osmanlılarda medreseye gidecek bir talebe, beş altı yaşında sıbyan mekteplerine alınır ve alfabe (elifba), yazı okuma, Kur’ân-ı kerîm ve “âmâl-i erbaa” denilen dört işlem problemleri öğretilirdi. Osmanlılarda sıbyan mektepleri, köylere varıncaya kadar her yere yayılmıştı. On beş ve on altıncı asırlarda sâdece İstanbul’da iki bin sıbyan mektebi vardı. Koskoca Osmanlı Devleti’nde, o geniş sınırları içinde düşünecek olursak, ülkedeki sıbyan mekteplerinin yüz binleri bulacağı kolaylıkla tahmin edilebilir. On altıncı asırda Osmanlı ülkesinin pek çok kısmını gezen bir Fransız seyyah, her köyde mektebe rastlamış ve ilk tahsilin Osmanlılarda Garp (Batı) memleketleriyle mukayese edilemeyecek derecede çok ileri olduğunu hayretle görmüştür. Buralara câmi ve mescitlerde yapılan ilköğretim ve eğitim faaliyetleri de ilâve edilirse, Osmanlılarda yaygın bir eğitim ve öğretimin varlığı anlaşılır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.