Biraz da empati

A -
A +

Dijital çağda çocuk olmak kolay mı sanıyorsunuz? Çocuklarımız, gelişen dünyanın daralmış hayatlarına doğuyorlar. Oyun alanları, oyunları, yaşadıkları çevre... Dört duvar arasında sıkışmış apartman daireleri, kalabalık ve gürültülü şehirler, park etmiş arabalardan geçilmeyen, araç trafiğinin olduğu sokaklar, görünmeyen gökyüzü ve koşup oynayamadıkları doğa, çocuklarımızın hayatlarını ve hayallerini kısıtlıyor. Bu şartlar altında dijital dünya onlar için cazip hâle geliyor.

 

Sokakta saklambaç oynamanın keyfinden mahrum kalmak, bire bir arkadaşlarının neşesine ortak olamadan dijital oyunlar oynamak gerçekten tatmin edici mi? Hafta sonu gittikleri bir saatlik çocuk parkı oyunları onlar için yeterli mi? Üstelik bu oyun alanları bile kapalı binalar veya duvarlarla çevrili bahçelerde. Bizler, sınırları oyun parklarına ve sokakta oynanan oyunlara koyduk. Çocukların dışarıdaki hayatını öyle kısıtladık ki, sınırı olmayan internet dünyasına kaçmak zorunda kaldılar.

 

Ebe turalar, birdirbirler, yakantoplar, saklambaçlar, istoplar, park etmiş arabaların ve araç trafiğinin arasında oynanmaya çalışılırken, “Arabaya dokunma, topu çarptırmayın, gidin başka yerde oynayın!” azarları her an kulaklarda patlamaya hazırken, araba geliyor mu diye her an gözetlemek zorunda kalarak nasıl oynasın çocuklarımız oyunlarını? Modern şehir konseptleri en çok çocukların çocukluklarına engel çıkarttı. Sanal oyunların içinde ise ne yaparlarsa yapsınlar insani değerlerle ilgili kurallara takılmadan sunulan deneyimleri özgürlük duygusuyla yaşıyorlar.

 

Artık çocuklar, bilgisayar ekranlarının önünde, sanal dünyanın kuralsız düzeninde yaşıyorlar. Gerçek arkadaşlıkların, sokak oyunlarının yerini dijital avatarlar ve sanal ortamlar alıyor.

 

Peki, ne yapmalıyız?

 

Ebeveynler olarak çocuklarımızın bu kısır döngüden çıkmasına yardımcı olabiliriz. Bu konuyu bir başka yazımızda değerlendirmek dileğiyle...

 

     Asu Can

 

 

ŞİİR

 

 

          Her Gece

 

 

 

Sen rahat rahat uyu sevgili

 

Seni sevdiğim her gece senin hakkın

 

İzlemeye doyamadığım manzaramsın

 

Bu yüzden benden hiç gitme sevgili.

 

 

 

Sana derin derin bakınca

 

Gözlerinin içine dalınca

 

Amansız bir rüzgâr eser

 

Saçların dağılır ateşler söner

 

 

 

Bu bedene senin elin değince,

 

Tüm hüzünler döner sevince

 

İçim ısınır sen öyle gülünce,

 

Bahar gelecek sen bana gelince.

 

 

 

Alperen Arda Gürbüz-Selçuklu/Konya

 

 

KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST

(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)

 

 

Din büyüklerimiz buyurdular ki: “İnsanın ömrü, kaç sene sayarsan say, dünyanın ömrüne nazaran sahrada esen bir rüzgâr kadardır. Belki o kadar da değildir. Bu sahrada esen rüzgâr içerisinde, benim ömrüm içinde, çok tatlı günlerim, çok acılı günlerim oldu ama hepsi geçti. Zalim, elinde gücü olan, kuvveti olan, salahiyeti olan, zayıf insanlara çok zulmetti. O zulme uğrayanlardan biri de benim; ama o da geçti. Fakat hâşâ, mazlumun üzerinden geçmez. Mazlumun göğsünde bu bir levha olarak yazılı kalacaktır ve ahirete gidildiği zaman, cenab-ı Hak “nedir bunlar?” diye bu yazılı olanları soracaktır. O zaman da tek tek hepsi hesaba çekilecek ve o mazlumun âhı mutlak olarak alınacaktır.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.