Büyük randevu

A -
A +
Deseler ki: “Hayatınız için çok önemli olan bir misafir gelecek evinize.” Lâkin tarih vermeseler sadece; “mutlaka bekleyin…” deseler ne yaparız? Hayatımızı bütünüyle değiştirecek olan o misafirin ne zaman geleceğini bilmediğimiz için, her an gelecekmiş gibi hazırlıklı oluruz. Gelişi ani ya da sürpriz olmaz bize. Şaşırmayız neden geldi diye değil mi? Artık bizim için çok önemli olan o misafir gelinceye kadar bütün odağımız, gündemimiz o olur...
Yahut deseler ki: “Yakın zamanda bir sınava gireceksin, mülakata vs. lâkin tarih belli değil her an çağrılabilirsin.” Ne yaparız? Her an çağrılacakmışız gibi hazırlıklı bekleriz öyle değil mi? Peki, Yüce Rabbimiz âyetinde “Her nefis ölümü tadacaktır ve bize döndürüleceksiniz” buyurarak kesinleşecek olan ölümden haber veriyor. Saati, günü, tarihi Hak katında belli lâkin biz kullara tarih bilgisi verilmemiş. Bununla birlikte, muhakkak gelecek buyuruyor Yüce Rabbimiz.
Hazreti Azrail muhakkak gelip misafir olacak bize ve ölüm gelip bizi gerçek dünyaya yani ahiretteki o büyük randevuya çağıracak. Dünyevi anlamda beklediğimiz her şeyden çok çok daha yakındır ölüm. Sadece biz hazırlıklı değiliz. Ölüm aynı ölüm; onun belli bir vakti var. Ölümü ani kılan şey; her an gelecek olması değil, bizim bu vakitten haberdar olmamamız da değil; bizim gafletimizdir, hazırlık yapmamamızdır, aklımıza geldiğinde sıkıntı bastığı için unutmaya çalışmamızdır. O yüzden: “Aniden öldü gitti, vakitsiz gitti vs.” gibi cahilane cümleler kuruyoruz ya. Bütün ölümler vakti saati gelince gelir bizi bulur. Hazırlık yapsak da yapmasak da çıkacağız ahiret yolculuğuna...
Evimize geleceği kesinleşmiş olan ama ne zaman geleceğini bilmediğimiz bir misafiri yahut çağrılacağımız bir sınava bir randevuya verdiğimiz önemi, bir gün mutlaka gelecek misafir olan Hazreti Azrail’e ve bizi ahiretteki randevuya götürecek ölüme versek hem hayatımız değişir hem de ahiretimiz değişir, güzelleşir.
     Zuhal Bilgiç
 
 
ŞİİR
 
     Hikmetle düşünmek...
 
Başlarını semaya dikmiş yüce dağlar.
Kanat çırparak gökyüzünde uçan kuşlar.
Tonlarca su taşıyan yağmur yüklü bulutlar.
Bulutları sürükleyen rüzgârlar.
Yağmurlarla ölü topraklardan fışkıran hayatlar.
Yeryüzünde akan ırmaklar,
Nice bağlar, bahçeler, yemyeşil ormanlar,
Fışkıran pınarlar.
Esen rüzgârlarla kımıldanan yapraklar.
Biçimleri, renkleri, kokuları, tatları
Birbirinden farklı çeşit çeşit meyveler.
Rengârenk açan güzel çiçekler.
Masmavi denizlerde akıp giden gemiler.
Çiçeklerden bal yapan arılar.
Çok yüksekten uçan sıra sıra dizilmiş turnalar...
Yeryüzüne yayılan her türden canlılar...
Direksiz yükseltilmiş gökler...
Her biri belirlenmiş bir yörüngede uzay boşluğunda
Yüzen güneş, ay, yıldızlar, gezegenler...
Birbirini izleyen gece, gündüz ve mevsimler...
Allah'ın âyetlerinden.
Ey insan! Allah'ın bunca hikmetlerini
Hiç düşünmez misin sen?
Tabiat ve kâinat
Allah'ın kudretinin delilleri ile dolu.
Hikmetle düşünmek hidayetin yolu...
 
Şair Hasan Kaya
 
 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
MAARİF VEKÂLETİ: Maarif: Bilgi ve kültür, öğretim ve eğitim sistemi anlamlarına gelir. Vekalet: Vekillik ve bakanlık anlamına gelir.
İHSAS: 1-Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek… Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. İdrak etmek. Duyurmak.
TEKMİL: Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek. Tam, bütün, eksiksiz.
AFAK: Ufuklar. Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak daire. Etraf. (Mecaz) Görüş ve dönüş sınırları. (Zıddı: Enfüs'dür.)
AYİNE: Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecaz olarak "âyine" denilir.) Vasıta ve mazhar manasına da gelebilir.

KARİNE: Karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan ipucu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.