Günümüzde insanların kitap okumaya neredeyse hiç ihtiyaçları kalmadı. Neden mi? Çünkü her şeyi biliyorlar. Hatta öyle bir seviyeye geldik ki bilmediğimiz şeyleri bildiğimiz şeylerden daha çok biliyoruz. Doğru olduğunu düşündüğümüze o kadar çok odaklanmışız ki o konuyu bilip bilmememizin bir önemi kalmamış. Genel kanaat, insanların kitap okudukça ufuklarının açılacağı ve bilgilerinin artacağı yönündedir. Ancak bu durumun tam karşısında durarak diyorum ki:
“İnsan okudukça cahilleşir, okumayı bıraktıkça bilgeleşir.”
Bu cümlenin ilk bakışta çok yanlış bir anlama geldiğinin farkındayım. Sizden ön yargınızı bir kenara bırakıp yazımı bitirmenizi rica ediyorum. İnsanlar okudukça cahilleşir çünkü bilmediği şeylerin ne kadar fazla olduğunu görerek kendisindeki eksiklikleri fark eder. Okuduklarını bilmeden, nasıl insanlarla bu konular hakkında konuştuğunu merak edip kendisine kızar. Öte yandan insan okumayı bıraktıkça bilgeleşir. Çünkü insan okumadan vazgeçtikçe her şeyi bilmeye, bildiğini sanmaya ve sandığını anlatarak kendi düşüncelerine inanmaya başlar. Bir söz vardır: “İnsan zamanla kendi yalanına inanır.”
Bazı insanlar sürekli hayali senaryolar, kişiler, olaylar ve bilgiler uydurup bunlara inanma eğiliminde olarak bu sözün vücuda gelmiş hâline dönüşür. Bu insanlara tıp literatüründe “mitoman bireyler” denilir. Hastalığının farkında olmayıp doktora gitmeyi bile düşünmeyen bu kişiler öğrenmeyi ve dinlemeyi de reddeder. İşte okumayan insanın hâli buna benzemektedir. Hani bir atasözümüz vardır:
“Çok gezen değil, çok okuyan bilir.” Ortaokulda Türkçe öğretmenim bu atasözünü vermiş ve aşağıdaki 70 puanlık soruda “Yukarıdaki atasözünün doğruluğunu istediğiniz tarafta yer alarak tartışınız” demişti. O sınavda bütün sınıfın “çok okuyan bilir” tezini savunacağını düşünmüştüm.
A. Baki Topçam