Cahilin bilgeliği -1

A -
A +

Günümüzde insanların kitap okumaya neredeyse hiç ihtiyaçları kalmadı. Neden mi? Çünkü her şeyi biliyorlar. Hatta öyle bir seviyeye geldik ki bilmediğimiz şeyleri bildiğimiz şeylerden daha çok biliyoruz. Doğru olduğunu düşündüğümüze o kadar çok odaklanmışız ki o konuyu bilip bilmememizin bir önemi kalmamış. Genel kanaat, insanların kitap okudukça ufuklarının açılacağı ve bilgilerinin artacağı yönündedir. Ancak bu durumun tam karşısında durarak diyorum ki:

 

“İnsan okudukça cahilleşir, okumayı bıraktıkça bilgeleşir.”

 

Bu cümlenin ilk bakışta çok yanlış bir anlama geldiğinin farkındayım. Sizden ön yargınızı bir kenara bırakıp yazımı bitirmenizi rica ediyorum. İnsanlar okudukça cahilleşir çünkü bilmediği şeylerin ne kadar fazla olduğunu görerek kendisindeki eksiklikleri fark eder. Okuduklarını bilmeden, nasıl insanlarla bu konular hakkında konuştuğunu merak edip kendisine kızar. Öte yandan insan okumayı bıraktıkça bilgeleşir. Çünkü insan okumadan vazgeçtikçe her şeyi bilmeye, bildiğini sanmaya ve sandığını anlatarak kendi düşüncelerine inanmaya başlar. Bir söz vardır: “İnsan zamanla kendi yalanına inanır.”

 

Bazı insanlar sürekli hayali senaryolar, kişiler, olaylar ve bilgiler uydurup bunlara inanma eğiliminde olarak bu sözün vücuda gelmiş hâline dönüşür. Bu insanlara tıp literatüründe “mitoman bireyler” denilir. Hastalığının farkında olmayıp doktora gitmeyi bile düşünmeyen bu kişiler öğrenmeyi ve dinlemeyi de reddeder. İşte okumayan insanın hâli buna benzemektedir. Hani bir atasözümüz vardır:

 

“Çok gezen değil, çok okuyan bilir.” Ortaokulda Türkçe öğretmenim bu atasözünü vermiş ve aşağıdaki 70 puanlık soruda “Yukarıdaki atasözünün doğruluğunu istediğiniz tarafta yer alarak tartışınız” demişti. O sınavda bütün sınıfın “çok okuyan bilir” tezini savunacağını düşünmüştüm.

 

     A. Baki Topçam

 
 
 
 
ŞİİR
 
     YAZ MEVSİMİ
 
Gece renk yapar, meyveler...
Kansere karşı koruyucudur,
Meyvelerdeki renkler...
Yaz mevsiminde bahçeler sulanır,
Biçimleri, renkleri, kokuları,
Tatları birbirinden farklı çeşit çeşit
Meyveler olgunlaşır.
Ürünlerin hasat zamanı başlar.
Aşırı sıcaklar çarpar.
İnsan serinleyecek yer arar...
Yaz yağmurları yağar.
Suyla buluşan kupkuru topraklar
Cezbedici güzel kokular yayar...
Gökyüzünde yıldızlar kayar...
Bir rüya gibidir yaz geceleri, gelip geçer...
Gemiler, engin denizi yara yara
Süzülüp gider...
Dağlar arasındaki sulara,
Yolculara geçit verir vadiler.
Deniz, kum, güneş turisti,
Tatilciyi cezbeder...
Denizde yüzer...
Kumların üzerinde dinlenir
Yaz geceleri eğlenir...
Meyveli çikolatalı, kaymaklı dondurma
Keyif mutluluk verir...
Yaz sıcaklarında serinletir...
     Şair Hasan Kaya-Antalya
 
 
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
KALAFAT: Ahşap gemilerin içine suyun girmemesi için gerekli yerlerdeki tahtalar arasına üstüpü sıkıştırıp, üzerine kaynamış katran dökme işlemine kalafat adı verilirdi... Bu işlem daha çok güverte tahtalarının yan yana konulmasında ve başlarında meydana gelen aralıklarda yapılırdı. Günümüzde de ahşap gemilerde kalafat ustalığı devam etmektedir. Ayrıca kağnı arabalarının yan taraflarına sıralanmış tahtalar konarak yapılan, tarlalardan ot, sap vs. gibi şeylerin taşınmasında kullanılan genişletilmiş kağnılara da “kalafat” denir. Osmanlıda vezirlerle devlet ileri gelenlerinin giydikleri başlıklardan birine de kalafat denirdi. Bunlar, aşağısı geniş yukarısı dar yapılırdı. Kalafatların dışına birbirine paralel dilimler dikilirdi. Yeniçerilerden sonra kurulan yeni teşkilâtta kıyafet hususunda da değişiklikler yapıldığından, topçu zabitlerin (subay) giydiği kalafat kaldırılarak, yerine kaş kenarına enlice puşî sarılması getirildi.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.