Canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımızı yetiştirirken hayli zorlandığımızı biliyoruz. Bizim anne babalarımız da zorlanmıştı… Ama çocuk bu, evin neşesi, hayatın anlamı… Geleceğimiz, her şeyimiz… Öyleyse onları en iyi şekilde yetiştirmeliyiz… Hepimiz öyle düşünüyoruz… Peki ama nasıl? Çocuk her gün daha bir değişen, büyüdükçe daha bir başkası olan her haliyle bizi hem sevindiren hem şaşırtan bir varlık, öyle değil mi?
Ve biz ne kadar anlayışlı davranmaya çalışırsak çalışalım bizim sabır çizgimizi, öfke kontrolümüzü allak bullak edecek derecede “yaramazlıkları” veya “yanlışları” veya “hataları” hatta “nazlanmaları” var. Bunları hiç çekinmeden yapıyor çocuklarımız.
Böyle durumlarda çoğu kez çaresiz kalmaktayız… Bazen kendi anne babalarımızı hatırlarız ve deriz ki: “Ah bizim çocukluğumuz böyle miydi? Biz annemizi babamızı bu kadar üzdük mü hiç?”
Yaramazlıklarımızın çoğunu unutmuşuzdur. Sonra gelsin tedbirler… En kolay ve kestirme yöntem… Cezalandırmak… Bir hata yaptığında bir suç işlediğinde, bir yaramazlığında ona etkili olmasını gerektirecek şekilde yöntemler bulmak… Cümleler şöyle başlar:
-Bunu bir daha görürsem…
-Bunu bir daha yaptığında var ya.
-Bunu yaptığın için seni bir daha…
Bu tür ceza ve yaptırım içeren cümleler evet çabuk sonuç verir… Onu bir daha dondurma yemeye götürmeyeceğinizi söylersiniz. Ona bir daha çanta almayacağınızı belirtirsiniz. Onu bir daha telefona bakmaktan menedeceğiniz durdurur çocuğunuzu
Buraya kadar güzel… Sizin açınızdan güzel… Ama bu yöntemin çocukta ne yaptığını biliyor musunuz? Siz kısa vadede amacınıza ulaşmışken o çocuk uzun vadede nasıl bir dünyaya savruluyor biliyor musunuz?
Doğru söylüyorsunuz, ceza verdiğinizde hemen sonuç alıyorsunuz ama o çocuk o ceza ile birlikte yüreğine aldığı korkuyla sarsılıyor. Bu korku “Eyvah annem babam beni sevmiyor mu yoksa?” korkusu. Ardından kendisinin kötü bir çocuk olduğunu düşünmeye başlaması… Siz “ceza” ile çocuğun o yanlışı bir daha yapmayacağını düşünürken çocuğunuz kendisinin “kötü biri” olduğu için ona ceza verildiğini düşünüyor…
Uz. Psikolog Erdinç Üstündağ
ŞİİR
Serencam
Hak kapısın çalıp divana durup,
Onulmaz yarama muhabbet sarıp,
Dost bağından gonca gülleri derip,
Sizde ben bir insan olmaya geldim.
Ayrı kaldım, kopamadım özümden,
Yıllar yılı yaş düşmedi gözümden,
Hesabı sorulsun artık mazimden,
Azda ben bir insan olmaya geldim.
Bağım talan olmuş, bahçem yıkılmış.
Harmanıma ayrık otu ekilmiş,
Tutunduğum dallar, kökten sökülmüş,
Güzde ben bir insan olmaya geldim.
Artık kime desem, derman getirmez,
Aklı olan dünyaya varıp oturmaz,
Gıyabî kulak ver, toprak bitirmez,
Tozda ben bir insan olmaya geldim.
Mustafa Özkahraman "Gıyabî"
ESKİMEZ KELİMELER
RAHMET: Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek.
VECHE: Yan, taraf. Yüz.
VAHİM: Ağır. Sonu tehlikeli. Çok korkulu.
TEFERRUAT: Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntıları, detaylar.
İHTİYAT: Sakınmak. İşleri çok yönlü düşünmek. Tedbirli olma hâli. İşlerde ileri görüşlü ve vizyoner olarak bulunmak. Yedek.
ZARURET: Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk.
HÂSIL: Peyda olan. Oluşan. Çıkan, meydana gelen.
GİRİZGÂH: Kaçacak yer. Edebiyatta, bir başka söze yol açmak için söylenen söz, giriş sözleri veya yazıları.