Kerpiç evlerde bir sıcaklık vardı. Kanaat etmek vardı… Mutluluk vardı. Saygı sevgi vardı. Her evin ortalama bir ineği, birkaç koyunu veya keçisi; tavukları, kedisi köpeği vardı…
Anam tası alıp inekten süt sağmaya gidince peşine bizimle birlikte evin kedisi de düşerdi. Nasibimizi alırdık. Eve geç kalan veya eve dönmeyen hayvanlar için köyde “yadırgı hayvan var mı?” diye bağırarak arardık. Hayvanlara babam yeni bir ahır yaptırmıştı da yeni yere alıştırana kadar altı ay geçmişti. Alışkanlıkların kolay terk edilemeyeceğine iyi bir örnekti.
Kimi evlerde hayvanlar ile beraber geçerdi hayat. Onların yaydığı ısıdan yararlanmak için ahırlara sekiler yaptırılmıştı. Ahır sekileri diyorduk. Alt bölümde hayvanlar, üst bölümde de kendileri kalırdı. Kolları kaşınmaktan antrenmanlıydı.
Yaz gelince kerpiç evlerin damında yatmak bize bir heyecan katardı. Dam üstü sohbetler yüksek sesle konuşmalarımızı geliştirirdi. Kocalarına;
“Sen bana bir gün göstermedin” diyen kadınlara, erkekler; “Şu güneşe iyi bak da, bir daha bana bu sözü söyleme” diye espri yapardı… Bu evlerin sıva işi bile bize haz verirdi. Çamurlar karılır -çalınır- kovalarla sular taşınırdı. Sıva işini genelde kadınlar mala ile yapardı. Bu işe kolları o kadar alışmış olmalı ki düğünlerde bile oyun stillerine yansımıştı. Dantel işleyen el ile sıva yapan el fark edilirdi. Kerpiç evlerin duvarları acı kireç ile beyazlatılırdı. Yazın serin olup kışın soba ile hemen ısınırdı. Yat saati de erken başlardı. Bu saatin geldiğini “Söndü köz/tükendi söz/kalkın gidin siz/yatacağız biz” diye belirtirlerdi.
Şimdi orta yaşlarda herkesin misafiri televizyon oldu. Kimse kimsenin evine gitmez oldu. Kimse kimsenin yüzünü görmez oldu. Derdi olan derdiyle, hasta olan hastalığıyla baş başa kaldı. Kim öldü kim kaldı, kim yaşıyor kim yaşamıyor kimse kimseyi bilmez oldu. Eskiden evlerimiz kerpiçtendi ama içinde “biz” vardık. Şimdi modern evlerdeyiz ama evlerimizin başköşesinde hep aynı tip isimler ve resimler var. Kendi evimizde bile "biz" yokuz...
Yaşar Gönenç-Darende/Balaban
ŞİİR
DİYET
Nasıl anlatayım hâlimi size,
Un eleyip elek asmış gibiyim.
Yaz ayından geçtim razıydım güze,
Baharda kar boran basmış gibiyim.
Öğüttü beni şu feleğin çarkı
Olmadı ömrümün azaptan farkı,
El âlem söylerken neşeli şarkı,
Ben ölü evinde susmuş gibiyim.
İnsanoğlu bitki misali var da
Hepsi kök salıyor faklı bir yerde.
Bense çiçek açtım kızgın çöllerde,
Üstüme sam yeli esmiş gibiyim.
Duygularım hastı değildi suret.
Hepsine içtendi kalbimde niyet.
Yüreğime bir bir ödetti diyet,
Hayat pınarımı kısmış gibiyim.
Ağzım hasret kalmış bir sağlam dişe.
Başımda saç yok ki ona ak düşe.
Yaşım kırk beş ama bakın şu işe,
Sanki seksenine basmış gibiyim.
İşte böyle dostlar gönlümün hâli.
Yine de sevdaya doymuyor deli.
Yıktı her şeyimi sevdanın seli,
Hayatla bağımı kesmiş gibiyim...
Osman Ercan-Elâzığ
GÜZEL YURDUMUZ
SİVEREK-ŞANLIURFA: Yüzölçümü bakımından Şanlıurfa’nın en büyük ilçesidir. Topraklarının kuzeybatısında Fırat Vadisi, kuzey ve kuzeydoğusunda Ziyaret ve Gâvurdağları ile Karacadağ yer alır. İlçe topraklarını Fırat'ın kolları olan Zengeçur Cem ve Hamdur çayları sular. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, mercimek, arpa, susam ve pamuktur. Ayrıca az miktarda Antep fıstığı, nohut, üzüm ve erik yetiştirilir. Hayvancılık ilçe ekonomisinde önemli yer tutar. Kıl keçisi ve koyun beslenir. İlçede süt ürünleri işleyen bir fabrika vardır. Kilim dokumacılığı ve keçecilik yaygın el sanatlarıdır. İlçe merkezi Şanlıurfa-Diyarbakır karayolu üzerinde Siverek Kalesinin bulunduğu tepenin eteklerinde kurulmuştur. İl merkezine 92 km mesafededir.