Ortaokul yıllarıydı annem radyodan Osman Ünlü Hocamızın programlarını dinlerdi. O yıllardan beri evimizde Hakikat Kitabevi yayınlarının kitapları vardır. Lise çağlarına gelince nefis kuvvete erince program başlar başlamaz beni bir sıkıntı alır başka odaya geçer müzik dinlerdim. Annem bazen elinde takvim yaprağıyla gelir "kızım şunu bana okuyuver" derdi. Ne yani anlamıyor muyum orda bana bir mesaj olduğunu! Annemin gözü de görüyor üstelik gene de söylenerek alır hızlı hızlı okurdum...
Yıllar ilerledikçe okuldan ve çevreden ekilen yalan yanlış bilgi tohumları zehirli çiçek misali zakkum açmaya başlıyordu. Gel zaman git zaman yolun yarısını devirmişken yaşadığım araştırmalar ve öğrendiğim yeni bilgiler sayesinde bir kalpte iki farklı sevgi bulunmayacağını yakinen gördüm. Rabbime ne kadar hamd etsem, bu kitapların yayılmasında emeği geçenlere ne kadar teşekkür etsem yetiremem... Yıllar böyle akarken hiç kötü konuşmadan, beni uzaklaştırmadan, sabırla, duayla hareket etmesini anneme hangi okul, hangi psikolog öğretti? Yanlış bilgi edinenin, üniversite okudum diyenin, okulda öğrendiğini gerçek bilgi bilenin kibri, egosu, burnu Kafdağı'nda misali duruşu yanında okula gitmemiş ama fıtratı bozulmamış, içsel bilgiyle hareket eden Anadolu kadınının temiz, saf duruşu, ahlâkı bir olabilir mi? İsmin önüne sıfatlar geldikçe içi boş teneke gibi ses çıkıyor ama ne sesi? Arı da ses çıkarıyor sinek de. Ama arı çiçek bahçesinde dolaşıyor... Rabbim bizleri doğru istikametten ayırmasın inşallah.
Üstat Necip Fazıl'ın "Abdülhamid'i anlamak, her şeyi anlamak olacaktır" sözüyle bitirmek istiyorum yazımı. Bir zamanlar sorduğum ve çoğu insanın sorduğu "Müslümanlar neden geri kaldı" sorusunun cevabı Ulu Hakan'ı "Kızıl Sultan" diye öğreten okullarda, her türlü inanca saygı duyarken söz konusu İslamiyet olunca kin ve nefret kusanların dillerinde, kendi örf, âdet ve dininden utanan gençliği yetiştirenlerde... Kısacası bu sorunun cevabı her evdeki aynada. Sadece aynadaki kiri ve lekeyi büyüklerin sözleriyle silmek ve temizlemek gerekiyor.
İlknur Şahin
ŞİİR
ANNEMİ GETİRİN
Atlastan yorganlar hardır batıyor,
Sanmayın bu bahtsız mutlu yatıyor,
Yokluğu ömrüme hicran katıyor.
Kokusu varlığı merhemdir cana,
Em olsun annemi getirin bana.
Ninniler söylesin, masal okusun,
Gönlüme sevgiyle huzur dokusun,
Uykuya dalarken öpsün dokunsun.
Sevinçten uçalım düşte yan yana,
Özledim annemi getirin bana.
“Küçüğüm dikkat et üşütme” desin,
Benimle süt içsin, bal börek yesin,
Varlığı can suyum gülmesi besin.
Sırdaşım manolyam en kutlu ana,
Durmayın annemi getirin bana.
Üstümü o örtsün bilmez açarsam,
Bir güzel haşlasın döküp kaçarsam,
Oyuncak vermesin atıp saçarsam.
Desin ki “ben geldim bakarım sana,”
Gam bitsin annemi getirin bana.
Hiç yemek ayırmam istesin yerim,
Şımarmam incitmem hep “peki” derim,
Ne elmas ne yakut onu isterim.
Hasretten ağlarım hem yana yana,
Sustursun annemi getirin bana.
Kalbimde bir güldür hayat içimde,
Nefestir can verir her kez içim de,
Onsuz bir biçare yokum hiçim de.
Sarsın da doyayım ben kana kana,
Çok sevsin annemi getirin bana…
Seyfettin Karamızrak
TARİHTEN BİR YAPRAK
HÜSEYİN BAYKARA
Timur Han'ın torunlarındandır. 1438 yılında Herat'ta doğmuş, 1470 yılında Horasan, Sîstân, Belh ve Harezm bölgelerine hâkim olarak Timur Han'ın torunları arasındaki taht mücadelelerine son vermiştir. Herat'ı başşehir yapmıştır. Devri, hâkim olduğu yerlerde sulh ve sükûn devri olduğu gibi, Herat da kültür merkezi durumuna gelmiştir.
Şöhreti dünyaya yayılmış hatta Uluğ Beyin ölümü üzerine sönmeye yüz tutmuş olan Semerkand medeniyeti, yerini Herat Medeniyetine bırakmıştır. Zamanında Herat'ta ilim tahsil eden talebe sayısı 12 bin kişiyi bulmuştur. Osmanlı tezkirelerinde Osmanlı hükümdarı ve muasırı Sultan İkinci Bayezid tarafından hatırının sayıldığı yazar. En büyük hizmeti Türk dilini ve kültürünü himâye etmesidir. Zamanında Çağatay Türk Edebiyatı altın devrini yaşamış ve Türkçeye olan itibar artmıştır.
Çağatay Türk Edebiyâtının gelişme ve olgunlaşmasında Hüseyin Baykara'nın hizmeti büyüktür.