Çok mu gülüyoruz ya da çok mu ağlıyoruz? Sinirlenince yıkıp döküyor muyuz veya çok mu boş veriyoruz? Çok... Her duygumuz çok oluyor. Aşırılık, günümüz hastalığı. Fazla yemek, fazla konuşmak, fazla uyumak, duygularımızı fazla yaşamak. Kendimi bazen çok gülerken buluyorum bazen de çok ağlarken. Sebepler ise hep küçük ve dünyalık şeyler. Duyguların bile kıymeti kalmadı. O kadar çok ağlıyoruz ki gözyaşının değeri kalmadı ya da gülmenin. Bu kadar yüksek evlerde yaşamak mı duygularımızı en yükseklerde yaşamamıza sebep oldu? Ya da harcanan paralar arttıkça mı istekler çoğaldı? Bizi bu aşırılığa iten sebepler neler?
Problemimiz sadece duygusal aşırılık değil bir de yine aşırı duyarsızlık söz konusu. Değerlerimizin, haklarımızın, duygularımızın bir önemi kalmadı. Yere düşen birini gördüğümüzde kaldırmak yerine bir de biz de üstüne basıp geçiyoruz. Ya da videosunu çekip sosyal medyada yayınlıyoruz...
Konumuza gelecek olursak psikolojimizi bozan çok şey var. Sevgiler çok şiddetli yaşanıyor. Ya çok seviyoruz ya çok nefret ediyoruz. Sözler de büyüdü. Geri dönüşü olmayacak sözler ediyoruz, kararlar alıyoruz.
İnsanı insan yapan duyguları, değerleri, inançlarıdır. Tepkisiz kalmak ya da çok tepki vermek asla normal bir davranış değildir. Öze dönmek ve orada kalmak gerek. İnsan topraktan gelen yine toprağa dönecek olan basit bir varlıktır. Aynaya bakmalı ben neyim, ne oldum demeli. Hatalarını, kusurlarını, aşırılıklarını görmeli. Çekidüzen vermelidir. İnsan böyle düzensiz, aşırı olunca yaşadığımız dünyanın da düzeni bozuluyor. Ya çok sıcak oluyor ya çok soğuk. Bu gaflet uykusundan acilen uyanmalı ve doğru yaşamalıdır. En azından Müslüman böyle olmalıdır. Orta olmalıdır, nahif, merhametli, sakin, sevgi dolu olmalıdır. Bu bir farkındalık yazısı olsun. Herkesin kendine çekidüzen vermeye karar verdiği bir döneme geçiş olsun. Uyanalım, uyandıralım. Doğru yoldan sapmayalım efendim.
Rumuz: Pervane
Sosyete
Artık bizi beğenmiyor
Bizim ilin sosyetesi
Yolu izi beğenmiyor
Bizim şehrin sosyetesi
Kara lastik giyen oydu
Küflü ekmek yiyen oydu
Derde boyun eğen oydu
Bizim köyün sosyetesi
Ana baba takmaz oldu
Fukaraya bakmaz oldu
Övünmekten bıkmaz oldu
Bizim ilin sosyetesi
Antalya'da yazlık almış
Marmaris'te yatı varmış
Bol bulunca nefsi azmış
Bizim şehrin sosyetesi
Hep aykırı yöne gider
Saf ruhunu etti heder
Geçmişini inkâr eder
Bizim ilin sosyetesi
Köye artık gelmez oldu
Yüzümüze gülmez oldu
Nöbetçi'yi bilmez oldu
Bizim köyün sosyetesi
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
DEĞİŞMEYE DEVAM: Bir dergide okumuştum. Deniliyordu ki:
"Hiçbir şekilde fikir değiştirmeyen iki tür insan vardır. Ölüler ve deliler."
Çok enteresan bir bakış açışıydı bu... Bir insan nasıl olur da fikir değiştirirdi? Tamam, elbise, ayakkabı, ev, araba, hatta iş değiştirmek anlaşılabilirdi...
Oysa günümüzde bir enteresan gelişmeydi değişim modası… Hâlen de öyle değil mi?
Dünyada sürekli bir değişim rüzgârı estiği söyleniyor... Kurumlar, kuruluşlar, devletler sürekli değişimden söz ediyor, değişimi yakalamak için savaş veriyor... Konuştuğumuz görüştüğümüz dinlediğimiz bütün başarılı insanlar hep değişimden söz ediyor:
"Değişimi yakalamayan yok olmaya mahkûm" diyorlar...
Bütün başarılı kurumların parolası aynı. Sürekli değişim...
Öyleyse nedir bu değişim denilen sihirli kelime?
İnsanlar değişe değişe sonunda kendilerini tanıyamaz hâle gelmediler mi? Sonunda yapay zekâ ve robotlara evrilmedi mi süreç? Şimdi yapay doğal sebze doğal meyve ararken galiba bir zaman sonra doğal insana hasret kalacak insanlık... Değişmeye devam!..
Çok gülüyoruz. Çok gülünce halk arasında "Çok gülme başımıza bir iş gelecek!" denir.