Yıllar öncesinde, televizyonda yayınlanan bir petrol şirketi reklamında, mahkemeye çıkan bir adam: “Yaktım, tahrip ettim, kirlettim… Pişmanım” diye söylüyor. Hâkimin “Pişman mısın? Neden?” sorusuna “çünkü insanım” diye cevap veriyor. Hâkim de: “Karar: Doğanın verdiği ceza yeter” diyerek suçluyu vicdanıyla baş başa bırakıyordu.
Reklamın ana teması ise çevre kirliliği idi.
Evet, hepimiz insanız. Çevreye baktığımızda ne kadar pişmanlık da duysak aynı hatalara devam ediyoruz. Hepimizin faydasına olan kurallara uymak ne hikmetse nefsimize ağır geliyor.
En basitinden, sabah kalktığımızda doğal bir meteoroloji olayı olan sisin bile sağlığımıza ne kadar zararlı hâle geldiğini görüyoruz.
Öte yandan çevre kirliliği için petrol ve ürünlerinin zararları egzozlarının doğaya zararı, kömür ve benzeri yakıtların kalitesizliği doğalgaz kullanımının istenen yaygınlığa erişememesi gibi sebepler de çok önemli. Yine kömürlü termik santrallerin olduğu şehirlerde de çevreye verilen zarar az değildir. Bu ve benzeri uygulamalar insan sağlığını her bakımdan tehdit etmektedir.
“Denizdir, alır götürür, nasıl olsa kirlenmez” zihniyetiyle denize attığımız suda parçalanmayan en küçük atıklar bile büyüye büyüye problem olmuştur. Geçen yıl yaşanmış olan müsilaj olayında bunun da etkisi vardır. Bazı gemilerin yasak olduğu hâlde denize atık boşaltması, şehirlerin, yazlık bölgelerin kanalizasyon atıklarının kâfi (yeteri) derecede arıtılmadan deniz, göl ya da akarsulara boşaltılması önemli nispette su kirliliğine sebep olmaktadır. İçme ve kullanma suyu olarak kullanılan birçok doğal ya da suni (baraj) gölümüzü başta sanayi atıkları olmak üzere envaiçeşit atıkla kirlettiğimiz; çarpık yapılaşmayla deniz ve göl etrafında gereğinden fazla bina inşasıyla hem doğal güzelliğinin bozulmasına hem de kirlenmesine sebep olduğumuz da yadsınamaz bir hakikattir. İnsanoğlu her ne kadar “su süpürgesi”, “deniz torbası” gibi araçlar yaparak zararı telafi etme yoluna gitse de, ne kadar temizlese de eskisi gibi olmayacaktır.
Burak Elitez-Balıkesir
ŞİİR
OLMAZ
Ah gönül, ummanlarda uçarsın kanatsız,
Virane olmuş yurdun, yanarsın dumansız.
Gülü kurumuş bülbüle, nağmesi pazarsız,
Derdi dinlesen duyan olmaz alan olmaz…
Ey gül gemisine diken toplayan nefsim,
Gözün görmediği aşka çizilen resmim,
Canı acıtır dikenler, yâr çıkmaz sesim,
Bu umman derin yüzen olmaz duyan olmaz…
Gönül, çadırı hiçbir mekânda açmadın?
Âlem sığar da içine bir sen sığmadın.
Hicran çatısı kırık, yağmur da almadın,
Gülün kuru, açan olmaz koklayan olmaz…
Ey gönlüm, senin hâlini ruhuma sordum,
Sanki gemisiz kaptana rotayı sordum.
Kaptansız gemiye çıkar bir yol mu buldum?
Kalemsiz kâğıt olmaz, olsa yazan bulunmaz…
Yavuz Selim Bulut
TARİHTEN BİR YAPRAK
SARIKAMIŞ HAREKÂTI: Osmanlı ordusu I. Dünya Savaşında aldığı bir kararla 22 Aralık 1914 - 4 Ocak 1915 tarihlerinde Alman ve Avusturya cephelerinde ferahlık sağlamak üzere Kafkas cephesinde tatbik edilen bu büyük harekâta başlamıştı. Bu harekât sadece askerî açıdan değil uğranılan kayıplar sebebiyle de manevi bakımdan kamuoyunda bugün bile yürek yakan bir yere sahiptir. Bu harekâtta Enver Paşa komutasındaki birlikler, 22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihleri arasında Sarıkamış’taki Allahuekber Dağları’nda Rus kuvvetlerini püskürtmek isterken ağır kış şartları ile karşılaşmıştı. Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarına göre 60 bin asker şiddetli soğuk, açlık ve yetersiz kıyafet sebebiyle şehit düşmüştü.