Çevreye insanın verdiği zararlar sayfalarca anlatılsa bitmez. Ormanları şuursuzca keserek tahrip etmek, ülkemizin akciğerlerini yok etmek bize kirli hava olarak dönmüştür. Hele sebebi ne olursa olsun çıkan orman yangınları sadece temiz hava kaynağımızı azaltmamış, sayısız hayvan ve bitkinin ölümüne, büyük acılara sebep olmuştur. Yine ormanlık piknik alanları ve millî parklarımızda, piknik sonrasında bıraktığımız türlü çeşit atık gerçekten çevre kirliliğine sebep olmaktadır.
Yine kızartmalarda zamanla kararan ve zararlı hâle gelen sıvı ve nebati yağlar da ayrı bir kirlilik sebebidir. Yine parfümlerde kullanılan basınçlı gazlar, “dünyanın koruyucu güneş kremi" olarak niteleyebileceğimiz incecik ozon tabakasına geri dönülmez zararlar vermektedir.
Öyleyse dün anlattığımız anekdottaki “Doğanın verdiği ceza yeter” durumuna düşmemek için hepimiz üstümüze düşeni yapmalıyız. Geri dönüştürülebilen tip poşetler kullanmalı, ısınma ve araç yakıtlarının minimum kirlilik oluşturabilmesi yönünde adımlar atmalıyız. Elektrikli taşıt araçlarının üretimi ve kullanımının yaygınlaşması hava kirliliğinin azalmasına bir nebze de olsa katkıda bulunacaktır. Rüzgâr, güneş enerjisi, doğalgaz, gelgit ve su enerjisi gibi çevreci kaynaklara yönelerek elektriğimizi üretmeliyiz. Orman yangınlarının önüne geçmeli, piknik alanlarımızı temiz tutmalıyız. Su kaynakları çevresine yerleşim yeri kurmamalıyız. Ne kadar temiz ve titiz de olsak, şehir hayatı olduğuna göre elbette ki temizlik görevlileri olacaktır; ancak en basitinden elimizdeki çöpü yere atmayıp yakındaki çöp kutusuna atarak onların işini kolaylaştırmalıyız. Katı, sıvı, gaz her türlü atığın depolanması ve tahliyesi ile ilgili kurallara uymalıyız. Farklı atık türlerini tasnif eden ve daha çok şehirlerimizde var olan geri dönüşüm sistemi her yerde yaygınlaştırılmalıdır. Kızartmalık nebati yağ atıkları da lavaboya veya suya dökülmeyip ayrı bir yerde toplanarak değerlendirilmelidir. Allah’ın bize bahşettiği doğal nimetleri, kaynakları hor kullanmamalıyız.
Burak Elitez-Balıkesir
ŞİİR
Gördüğü herkese nefret kusanın
İçinde her zaman coşku mu olur?
Her işinde yere sağlam basanın,
Zihninde en ufak kuşku mu olur?
Duygu ırmakları çağlar gönülden,
Ateş mahzun olur yerdeki külden,
Bir haber gelirse o gonca gülden,
Bülbüle seherde uyku mu olur?
En güzel davranış haddin bilende,
Keder eksik olmaz çok az gülende,
Ölüm müthiş sonuç vakti gelende,
Nefessiz bedende korku mu olur?
Yağmurlar yağarken dereler coşar.
Gündüzler gecenin peşinden koşar.
Güneş ki mis gibi dağlardan aşar,
Naylondan çiçekte koku mu olur?
Kadir Fidan der ki gördüm önümü,
Aşkın bahçesinde buldum yönümü.
Gayesiz yaşamam hiçbir günümü,
Canından bezmişte tutku mu olur?
Kadir Fidan-Dağların Şairi
MANEVİ HASTALIK NEDİR? “Manevi hastalık” demek, maneviyatla ilgili konularda özene ve yeterli inanca sahip olmayan; bu değerleri kendinde yaşamayan kimselerin içinde bulunduğu sorunlu hâl demektir. Nasıl mı? Yanlış inançlar, bozuk düşünceler, haramlara düşkün olma hâlleri, kibirlenip kendini beğenmeler, gururlanmalar, arkadaşını, kardeşini, eşini, annesini, babasını vb. küçük görmeler, komşusuyla konuşmaya arkadaşlık etmeye gerek duymayacak kadar bencilleşmeler hep birer manevi rahatsızlıktır. Dolayısıyla manevi hastalığın da bedensel hastalık gibi önemsenmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu tür rahatsızlıklar tedavi edildiğinde insanlar rahatlar ve manevi huzura kavuşmuş olur.