Dün dersi...

A -
A +

İnsanın hayatında iki ders çok önemlidir. Birincisi din dersidir. Bu ders bizlere hayatın gayesini, yaratılış amacını ve Rabbimize karşı görevlerimizi anlatır. İkincisi de dünden elde edilmiş amaç tecrübe bilgileridir. Yani geçmişi yaşamış ve yaşadığı hayattan ders çıkarmış insanların tecrübelerinden istifade etmektir.

 

Ünlü bir tarihçi şöyle der: “İnsan hayatı her şeyi yaşamaya ve yaşadıklarından ders alacak kadar uzun değildir.” Onun için hayatta en az hasarla kurtulmanın yolu yaşlılarımızın tecrübelerinden istifade etmektir. Maalesef günümüz gençleri genelde başta kendi anne-babaları olmak üzere yaşlılara kulak vermiyorlar. Onların tecrübelerinden istifade etmiyorlar.

 

Oysa “Büyüklerin sözleri sözlerin büyüğüdür” kaidesi gereğince onların fikirlerine her zaman ihtiyacımız olacaktır. Tecrübesi ve bilgisi az olan toplumları düşmanlar daha çok kandıracaktır. Yaşlılarımızın duasına her zaman ihtiyacımız vardır. Yaşlılarımızın iman ve itikadî bilgileri daha sağlam ve kuvvetlidir.

 

Yaşlı kelimesi yerine eskiden “ihtiyar” kelimesi kullanılırdı. Hâlâ büyüklerimiz bu kelimeyi kullanıyor. Birçok kelime gibi bu kelime de fazla anlamı olmayan sadece “yaşça ileri” anlamına gelen “yaşlı” kelimesiyle yer değiştirdi ve değerini genel anlamda hayli yetirdi. Oysa ihtiyar kelimesinin birçok anlamı vardır. Bunların başında “seçip ayırmak, üstün tutmak” gibi anlamlar geldiği gibi temelinde “hayırlı” kökünden gelmiş olması da ayrı bir üstünlüktür. Yani yaşlılarımız bizim hayırlı insanlarımızdır. O nedenle İslam dini başta yaşlı anne ve babalar olmak üzere bütün yaşlılara hürmet ve ilgi göstermemizi istemektedir. Bu konuda âyet ve hadis-i şerifler de mevcuttur. Unutulmaz bir tanesini buradan paylaşalım:

 

“Süt emen bebekler beli bükülmüş yaşlılar ve otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize azap sel gibi gelirdi...”

 

     Abdulvasih Duran

 

 

ŞİİR

 

 

     Tanıyamadım

 

 

 

Yıllar sonra gördüm nazlı yârimi,

 

Uzaktan bakınca tanıyamadım.

 

Başka biri almış benim yerimi,

 

Uzaktan bakınca tanıyamadım.

 

 

 

Başına bağlamış bir beyaz yazma,

 

Belli belirsizdi burnunda hızma.

 

Bilemedim diye ne olur kızma,

 

Uzaktan bakınca tanıyamadım.

 

 

 

Ona da uğramış o zalim yıllar,

 

Engel olmuş bize vefasız yollar.

 

Sallandı hafifçe önünde dallar,

 

Uzaktan bakınca tanıyamadım.

 

 

 

Mustafa Sinan'ın dilde kelamı,

 

Bana da çok gördü bir çift selamı.

 

Kaşları karalı, gözü elamı

 

Uzaktan bakınca tanıyamadım.

 

 

 

     Mustafa Sinan Ay

 

 

GÜZEL YURDUMUZ

 

 

Simav: Kütahya iline bağlı bir ilçedir. İlçe toprakları dağlık alanlarla çevrilidir. Kuzey ve doğusunda Eğrigöz Dağı, güneydoğusunda Şaphane Dağı, güneybatısında Simav Dağı, batısında Akdağ yer alır. Dağların yüksek kesimleri karaçam ormanları ile kaplıdır. Dağların orta kesiminde Simav Ovası yer alır. Başlıca akarsuları, Simav Çayı ile Kocaçay’dır.

 

Ekonomisi, tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şeker pancarı, buğday, erik, patates, elma, mercimek ve nohut olup ayrıca az miktarda fasulye, soğan, armut, arpa ve kenevir yetiştirilir. Halı dokumacılığı yaygın olarak yapılır. Yün ipliği, dokuma, halı fabrikaları ile orman ürünleri işleyen fabrikalar başlıca sanayi kuruluşlarıdır. İlçe merkezi Simav Ovasının orta kesiminde kurulmuştur. İl merkezine 141 km mesâfededir. Selçuklu Uçbeyi Yakup Bey Bizanslılardan alarak Türk Sancağı hâline getirmiştir. 1921’de ilçe olan Simav’ın belediyesi 1867’de kurulmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.