Tabiat gereği hepimiz bu dünyada sevmeye ve sevilmeye muhtacız. Sevmeyen ve sevilmeyen bir canlı bu uçsuz bucaksız kâinatta kanadı kırık bir kuş misali zamanını bir enkaz içinde geçirmeye mahkûm kalır.
Hepimiz karşı cinse karşı birtakım duygular besler ve daha sonra olgunlaşıp gelişen bu duyguya "aşk" adını veririz. Âşık olunca hangimizin kalbi yerinden çıkacakmış gibi olmadı? Âşık olunca hangimizin içinde kelebekler kaçacak yer aramadı? Hani “bazı duygular tarif edilemez” derlerdi ya işte aşk bu tarif edilemeyen duyguların en zirvesinde yer alıyor olsa gerek. Âşık olunca kalbin her zamankinden daha şiddetli atması, yüzün kızarması ve gözlerin o kişi üzerinde istemsizce dalıp durması aşk duygusunun en çok rastlanan örnekleri arasında yer alır. Peki, insan hayatında bir kez mi âşık olur? Belki “birçok kişiye âşık oldum” deseniz de derin duygu olarak sadece bir kişide yoğunlaşır bu duygular. En yakınınızdaki, sağınızdaki, solunuzdaki insanlardan bir dinleyin derim. Onu çok sevmiştim sözü genelde bir kişiye hitaben yapılan bir tasvir olarak karşınıza çıkacaktır. İlkokul, lise, üniversite veya çocukluk aşkım vb. örnekler ile sıklıkla karşılaşırız. Herhâlde benim de bu konu hakkında bir şey itiraf etmem gerekecektir...
Evet, o sevdiğim uğrunda kalbimin çarptığı yüreğimde kelebeklerin uçuştuğu ve gözlerimi ondan bir an olsun alamadığım kişi benim karşıma sanırım çıktı. Ancak ben ona bu duygularımın hiçbirini söyleyemedim. Sizlere bu konuda naçizane bir tavsiyem olacaktır. Ne olursa olsun hayatınızda ilk aşkınıza duygularınızı mutlaka belli edin. Onun sizin için değerli olduğunu ve ömrünüzün sonuna kadar ismini ve yüzünü unutmayacağınızı, hayalleriniz ve anılarınızda her zaman yeri olacağını ona belirtin... Bence bir ömür boyu “acaba” kelimesini kullanmamak için her şeyi göz önüne alıp duygularınızı ne olursa olsun ifade etmelisiniz, derim…
Divan edebiyatımız da bir bakıma aşk edebiyatı değil midir? Elbette Allah aşkı; gerçek aşk en son mertebedir…
Mustafa Terzi
ŞİİR
DÖNEMEÇ
Varlık ağacının meyvesi hamdır,
Bel bağlama sakın, sonu hüsrandır.
En büyük hazine, elde zamandır,
Ellerin balına bandıramazsın…
Sözüm ona merkep, boşa anırmaz,
Elin ekmeğiyle yola varılmaz,
Taş olan tarlaya ekin sürülmez,
Kendinden gayrıyı kandıramazsın…
Güz kışa, bahar yaza döner de,
Eski günler dönmez, hani ya nerde?
Gözlere inince karanlık perde,
Keşke’yi atına bindiremezsin.
Ak düşmüş saçına, karlar misali,
Yüzünden okunur, dünya zevalî,
Kabire varmadan bulsa, kemâli,
Nefsine ölümü konduramazsın.
Gıyabî söyleme, zehirli sözü,
Çokların, çoğundan yeğrektir, azı,
Uzaktan gülermiş gelse de bazı,
Talihi büsbütün döndüremezsin.
Mustafa Özkahraman-Kastamonu
BİTKİLERİN DİLİ
İNCİR: Yurdumuzda incir en çok İzmir-Aydın yöresinde yetiştirilmektedir. En meşhur ve en lezzetli incir de İzmir inciridir. İzmir incirinin dışında şeker inciri, mor incir, Sultan Selim inciri, yediveren inciri, kavak inciri ve patlıcan inciri gibi çeşitleri de vardır...
İncirin kurutulmuşu da çok değerli olup, iyi bir besin kaynağıdır. İncir meyvelerinde şeker, organik asitler, sabit yağ ve (A,B,C) vitaminleri vardır. Kuru meyveler balgam söktürücü olarak, yumuşatıcı olarak kullanılır. Halk arasında sütle kaynatılan incir ses kısıklığına karşı kullanılır. İncir, kalbe ferahlık verir. Kuluncu ve sindirim organı sancılarını giderir. İncir hafızayı kuvvetlendirir. Kalp damar sağlığını korur. Kemikleri güçlendirir. Solunum yollarına iyi gelir. Bağışıklık sistemini güçlendirir.