Eğitim mi öğretmen mi?

A -
A +

Bir öğretmen “bu ders ne işimize yarayacak?” diye soran öğrenciyi ikna edemiyorsa eğitim programının netice vermesi, ya da ben yıllarca bunun için mi okudum” diyen bir gencin hayal kırıklığının telafisi mümkün mü? Acaba eğitim programlarını hazırlarken işsiz yüz binlerce üniversite mezunu gencin de fikirlerini almak aklımıza geldi mi? Türkiye’de bugüne kadar ilk, orta ve yüksek öğrenimin sonuçları ile ilgili bir araştırma, çalışma ya da değerlendirme yapmak bakanlığın veya herhangi bir üniversitenin, bölümün aklına geldi mi? 

 

Devlet sonunda iş garantisi veremiyorsa insanın kişisel ve mesleki gelişimine hiçbir faydası olmayan bunca zorunlu eğitimi ve zorunlu dersleri niye mecburi kılar ki? Bu durum insan hak ve özgürlüklerine de aykırı değil midir? Acı olan ise özel okulların da aynı dayatmayla karşı karşıya olmasıdır. Özel okulların neyi özel, bir bilen var mı? Özel okulun bir özelliği olması gerekmez mi? Bugün ortaöğretimde hiçbir öğrenci YKS’de sorulmayan hiçbir derse katılmak istemiyor. Bu konuda maalesef ki not dışında hiçbir ikna edici argümanımız bulunmuyor. En iyi okullarımız olan Fen liselerinde bile, daha 9. Sınıftan itibaren öğrenciler sözel derslere kendini tamamen kapatmaktadır.

 

Şüphesiz ki maarif insanlık için en önemli ve hayati bir meseledir. Tarih boyunca devletlerin en çok önem verdikleri konuların başında eğitim gelir. Ama ortak değerler üzerinde yükselmeyen bir eğitim sistemi milletleri felakete sürükler. "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" gerçekten büyük bir iddia, gayret ve emekle hazırlanmış ve süreç içinde sürekli gelişmeye açık bir şekilde tasarlanmıştır. Ancak hiçbir eğitim sistemi öğretmen kalitesinin üstüne çıkamaz...

 

Türkiye Yüzyılı yalnızca eğitim programlarıyla tesis edilemez. Başta öğretmen yetiştirme sistemi olmak üzere eğitimde büyük bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç vardır.

 

     İdris İspiroğlu

 

 

ŞİİR

 

 

     Son mektup

 

 

 

Yazıp yazıp siliyorum seni 

 

Karşılıksız mektup yazan bi deli

 

Eğlendiremem artık kendimi

 

Sen gül ben tutarım elime batan dikenleri

 

İçimde akan kanları gözyaşlarımla bıraktım

 

Bu son artık kapandı bahtım

 

Ankara kadar soğuğuz yok rahatım

 

Sen uç git ben yerin dibine battım.

 

Yazamam daha farkın yok solan çiçekten

 

Sulayamam artık bütün sevgim kurudu gerçekten

 

Mektup bekleme kalmadı yazacak kimse

 

Kalan kağıtlarından gemi yapıp saldım denize

 

Veda ettik biz günbatımında hayallerimize

 

Elveda ederken yazdım yalnızlığıma bir dize

 

     Hakazim

 

 

DUYGU DAMLASI

 

 

İLAÇ GİBİ BİR SÖZ: İçinizi kurt gibi kemirir bazen endişe. Ah nerede hata yaptım dersiniz? Niye yaptım derseniz? Keşke yapmasaydım dersiniz... Sonra bu hata ve sonrasında sizi beklediğinizi düşündüğünüz binbir çeşit tehlike endişe ve muhtemel yaptırım sebebiyle kendinizi ruhsal olarak yer bitirirsiniz. O kadar ki bu endişe sizi bedensel olarak da etkiler. Hatta yemeden içmeden kesilirsiniz, uyku uyuyamaz olursunuz. Oysa size ilaç gibi gelen bir söz vardır yanı başınızda:

 

“Hak şerleri hayreyler, zannetme ki gayreyler, Mevlâ’m görelim neyler, neylerse güzel eyler.”

 

Bir de bakmışsınız o korktuğunuz endişe ettiğiniz pişmanlıklarınız sebebiyle nice ummadığınız imkânlara kavuşup nice değerler elde edivermişsiniz... Hayatımız kesinlikle mevsimler gibidir... Her daim güneş her daim kar her daim yağmur olarak devam etmez... Pişmanlıklarınız da bir deneyimdir, tecrübedir, kazançtır... Üzülebilirsiniz ama kendinizi yiyip bitirecek kadar asla...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.