Eleştiren oldunuz mu bilemiyorum… Ama hemen hepinizin bir şekilde eleştirildiğini biliyorum. Ve eleştirenlere karşı kendinizi savunmanıza gerek olmadığını belirterek eleştiri yapanların ruh hâllerine bakmanızı öneriyorum…
Eleştirenler iki kısımdır… Eleştirmeyi tamamlayıcı amaçla dile getirenler… Eleştirmeyi öfkesine vitrin edenler… Birinci kısımdaki eleştirilere dikkat ediniz hepsi nezaket kuralları içerisindedir… Kibarca, hassas bir şekilde ve “daha iyi olur” düşüncesindeyim, “eğer yanlış anlamazsanız” tarzı ifadelerle beraber gelir size… Dikkat ederseniz bu eleştiri yapanlar sizi eleştirdikleri konuda en az sizin kadar bilgi sahibidir, hatta daha tecrübelidir ve konuştuğunda bilgeliğini fark edersiniz…
Diğer eleştiri kısmına bakın, onun gerçekte eleştiri yapmadığını anlarsınız. Onun amacı zaten eleştiri değildir. Amacı size olan hasedi, çekememezliği, kıskançlığı veya şuur altında yatan gizli bir öfkesi, gizli bir hıncı, gizli bir intikam duygusunun eleştiri maskesiyle size boca edilmesidir… Bu tür eleştiri yapanlara dikkat ettiğinizde yine belirgin farkları yakalarsanız… Genellikle nezaket dili kullanmak yerine öfke dili kullanırlar. Aşağılayıcı üslup belirlerler, “sen ne anlarsın” havasındadırlar. “Senin yerinde ben olacağım ki” kıskançlığı dillerinden dökülür… Eleştiri yaptıkları konu hakkında hiçbir olumlu cümle söylemezler. Doğrudan eleştiri yapacakları alana odaklanırlar. O alanda pire bile olsa deve yapmaya çalışırlar. Dünyanın en önemli meselesi o imiş gibi köpürtürler. Baskın basanındır üslubuyla sizin ne cevap vereceğinizi veya nasıl bir açıklama getireceğinizi bile beklemezler. Zaten genellikle çoğu, eleştiri yaptığı alanla ilgisi olmayan, mesleği başka olan ve konuyla ilgisi bulunmayan kimselerdir. Zaten konuyla ilgili bir kimse eleştiri yapacakken, kendisinin de bu konuyu bildiğini belirtmek için önce doğru olanları belirterek olumsuz düşündükleri sonra sıralamayı tercih eder.
Siz, sizi eleştirenlerin sözlerine veya yazılarına bakın… Birinci kısımdaki eleştirilere teşekkür edin, ikinci kısımdaki eleştirilere tebessüm edip geçin…
Selim Yavuz
ŞİİR
ÖLENSİZ OLMAZ!
Derler ki eskiler, eskiden beri,
Meyve veren ağaç, talansız olmaz.
Dördünü dilde tut, söyle de biri,
Fazla laf bilirsin, yalansız olmaz.
Zekâtı, fitreyi verdik, tastamam,
Etrafımda laf-söz olmasın aman,
Mal mülk konusunda yaman mı yaman,
Eh bu kadar varlık, haramsız olmaz.
Varlık olsun olmasına iyi de,
Garipler var, hep köşede kıyıda,
Ne çare ki, harislerin huyu da,
Biyerlerden kısıp, çalansız olmaz.
Kıyamet var, ahiret var, hesap var.
Toynaklıdan kıyma yapan kasap var.
Kimine gölgeler, kime azap var,
Rahman'ın işine akıl sır ermez.
Gıyabî, azığın çıkar heybeden,
Yaşadın dünyayı, boşa, haybeden,
Lisanını ırak tutma tövbeden,
Fânidir her bir can, ölensiz olmaz.
Mustafa Özkahraman
TARİHTEN BİR YAPRAK
PLEVNE SAVUNMASI: 1877-78 Plevne Savunması, Osmanlı Devletinin en zayıf döneminde, ayaklar altına alınmak istenen millî haysiyetimizi yeniden yüceltmiş bir savaştır. Bu savunmanın kahramanı da Gazi Osman Paşadır ve bu savunma sebebiyle adı dillere destan olmuştur. Bütün insanlığın saygı duyduğu bu savunmada binlerce şehit verdik. Rusların 50.000 asker ve 184 topuna karşı 23.000 asker ve 53 topla müdafaada bulunan Gazi Osman Paşa, düşmanın iki saldırısını püskürtmüş, 3. huruç (çıkış) hareketinde yaralanarak Vit Irmağı kıyısında, yarası sarılırken esir düşmüştü. Çar II. Aleksandre, kendini tebrik etmiştir.
Yurda döndüğünde Sultan Abdülhamid Hân da, bu büyük askerimizi kucaklamış ve “Sen benim yüzümü ağarttın. İki cihanda yüzün ak olsun!” diye dua etmiştir.