Günlük konuşmalarımızın, sohbetlerimizin ana konusu hep eskiye olan özlem olmaya başladı. Neden eskiden kazanılan para daha bereketliydi? Neden eski zamanın çocukları ve gençleri daha saygılıydılar? Neden komşuluk ilişkilerimizde eskiye oranla bir zayıflama söz konusu? Bütün bu suallere verilecek cevap ise eskiden dinimizin emirlerinin tam tatbik edilmiş olmasıdır diye düşünüyorum.
Çünkü İslamiyet'in emirleri ve yasakları toplumsal meselelerden ev hayatımıza kadar aklımıza gelebilecek her konuda hayatımızı düzenler niteliktedir. Eğer bizler hayatımızın her döneminde Âlemlerin Efendisi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin hayatını kendimize şiar edinseydik ne bugünkü sonu gelmez sosyal çatışmalar olurdu ne de depresyon denen bir hastalık.
Örnek vermeye toplumun temel yapı taşını oluşturan aile hayatımızdan başlayacağım. Takdir edersiniz ki günümüzde eşitlik kisvesi altında kadınlarla erkeklerin rolleri değiştirildi. Oysa dinimizde kadın ve erkeklerin yapması gerekenler bellidir. Evin babası helalinden para kazanarak evin geçimini sağlamaktan, anneler ise evi çekip çevirmekten mesuldür. Fakat günümüzde bayanların da iş dünyasına atılmasıyla evin bu anlatılan düzeninde aksamalar baş göstermektedir. Bu fikirlerimi ulu orta bir yerde söyleyecek olsam geri kafalı etiketinin bana yapıştırılacağına şüphem yok. Yanlış anlaşılmasın bayanlar çalışmasın anlamında söylemiyorum ama sadece bayanlar asli görevlerinden sapmamalı diyorum. Şimdilerde akşam olunca heyecanla kapıya koşan çocuklar ya da evin beyini sevgi ve saygıyla kapıda karşılayacak hanımefendiler kaldı mı? Öyle ya onlar da para kazandığı için evin beyini saymaya hacet görmemekte. Böylece eve iki "dolgun maaş" da girse herkesin bütçesi ayrı olabilmektedir.
Hâlbuki evin babasını saygı ve sevgiyle kapıda karşılamak evin bereketini arttıran en önemli unsurmuş. Bunu ben söylesem inanmazsınız ama bugün Avrupa’da ve Amerika’da nice entelektüel kadın dernekleri aradıkları aile huzurunu bulmak adına bu araştırmaların peşinde ve enteresandır ki aile yapısının korunmasında bu bizim dile getirmek istediğimiz konuyu seminerlerde konferanslarda anlatmaktalar.
Z. E.
ŞİİR
Haset (kıskançlık)
Haset malı azaltır, kalbine fitne doldurur.
Kalpte sevgi bağının güllerini soldurur.
Kemirir içimizi, mahrum eder imandan.
Yaradan, nimetini esirgemez insandan...
İste, komşu malını, bir ise iki olsun.
Nefis; neden şeytanın sözüne gidiyorsun?
Yaradan'ın nimeti, deryalara sığmıyor.
Komşu için dua et, nefsine huzur dolsun.
Fitne, haset işleri, şeytanın silâhıdır.
Zalimleri çökerten, mazlumların ahıdır.
Eğer fakir, zenginin malını çekemezse.
Fakirlik o kişinin, inan ki günahıdır.
Zenginlik ve fakirlik bir Allah vergisidir.
Çok mal eğer bilirse, zenginin çilesidir.
Servetini çoğaltan, Hakk'a şükür etmezse,
Fakirin kalan hakkı, malının güvesidir...
Cafer Topçu-Tokat
UNUTULMAZ BİLGİLER
DESTAN:
Milletlerin inanç, fazilet ve millî kahramanlık maceralarının manzum hikâyelerine destan denir. Kelime asıl olarak Farsça “dâstân” kelimesinden gelmektedir. Batı dillerinde tarihten önce veya tarihin kuruluşu asırlarında söylenmiş efsanelere lejand (legande), daha çok tarih devirlerindeki kahramanlar veya kahramanlıklar üstüne söylenmiş efsanelere de epope (epopee) denir.
Destanlar, gerek târih, gerek fikir ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Tarihi aydınlatır, fikir ve sanat eserlerine kaynak olurlar. İslamiyet’ten önceki destanların başında Saka (Şu), Alp Er Tunga, Afrasyap, Oğuz Kağan gelir. Bunun yanında Dede Korkut Hikâyeleri destani özellik gösterirler ve İslâmî bir renge bürünmüşlerdir...