Evde bir ses olsun yeter -1

A -
A +

Bastonla geldi, tabureye oturdu. "Daha alışamadım bastona" dedi. Aylar önce ayağı kırılmıştı. Tek yaşadığı evinde zor ulaşmıştı telefona. "Zor günler geçti" dedi arkadaşı. Haftalarca evden çıkamadı. Bir yıl önce kaybettiği eşinden sonra geçen kara günlerine karamsar haftalar eklenmişti.

 

Sadece o değildi yalnız yaşayan. Bir dede her gün aynı saatte camiye gider, dönüşte de ekmek alırdı. Sütçünün önündeki sandalye onun mola yeri olurdu. Çocuklarından dert yanıyordu. Hâlbuki kızı ve oğlu ona çok yakın oturuyordu. Eski ve yırtık pantolonu, rengi atmış gömleği onu biraz dağınık gösteriyordu.

 

Tanıyanlar, "sor bakalım kızlarının verdiklerini giyiyor mu?" dediler. Anlaşılan o ki bir şeyler biliyorlardı. Evet, belli bir yaşa gelince söz dinlememek büyüklük sayılıyor. Yaş ilerleyince söz de büyük oluyor, her ne kadar bilgi ve tecrübeden uzak olsak da.

 

Sadece erkekler mi, tabii kadınlar var mahallede yalnız yaşayan. Çocuklar evlenip barklanınca bir de koca da rahmetli olunca kalıveriyorlar bir başına.

 

Ev kendinin olunca yuva oluyor. Eskiler boşuna dememiş “ev üstüne ev olmaz” diye. İşte o misal. İşte o annelerden biri geldi az önce. Zayıf, ince. Sanırsın ki dertli hastalığı var. Her zamankinden istedi. Bir de tahin helvası. Topluca almıyor, bittikçe geliyor. Belki de dışarı çıkmaya bahane lazım. Onun için. Üç cümle, iki muhabbet. Çocuklar konusunu açmamak lazım. Çünkü şikâyet genel.

 

Yalnız yaşayan yaşlı sayısı giderek artıyor. Hele hele yaşlılara gereken belli konfor, yıllar geçse de elde edilememişse, zorluklar dağ oluyor çıkıyor karşımıza. Ayağı kırılan dede eski evinin eski banyosuna klozet yaptırabilmek için günlerce uğraştı durdu. Parası yetmedi, enerjisi hiç yetmedi. Neyse ki komşuları sağ olsun ustayla ilgilendiler...

     Serhat Yahyaoğlu
 
 
 
ŞİİR
 
          YALVARIŞ
 
Yazarak nasıl anlatılır böyle bir ıstırap,
Yalnızlık ödül olur bana ya Rab!
Sevmek mi ne haddime!
Müebbet yemiş bir mahkûmiyet benimkisi
Gel de artık bitsin bu ıstırap.
Gel de bitsin bu esaret, sök prangalarımı.
Kurtar beni dipsiz bucaksız kör kuyulardan.
 
Gece olur da sabaha ermez mi?
Güneş doğar da gün ışıldamaz mı?
Gök gürülder de yağmur yağmaz mı?
Sensizlik bir zulüm, sensizlik bir işkence!
Yetmedi mi gelmediğin gecelerce,
Yetmedi mi beklettiğin saatlerce!
 
Bir kelamına hasret bıraktın,
Bir gülümsemene muhtaç.
Bak ağardı saçlarım,
Tutmaz oldu ellerim,
Yazmaz oldu kalemim.
Bitir artık bu eziyeti,
Bitir artık bu sonsuz geceyi.
Pusulam göstersin artık seni,
Göreyim son bir kez aşkla dolu gözlerini.
 
     Ömer Bülbül
 
 
 
DUYGU DAMLASI
 
İNSAN DEDİĞİN: İnsan dediğin nedir ki? İçinde birazcık meczupluk da olacak. İnsan dediğin sineğin vızıltısından ilham alabilip şiir yazabilecek... İnsan dediğinin kavga ettiğiyle bile barışmaya fırsat kollayacak. Hakikaten mesela, biri sana bir kötülük yapıp da kızarsın ona, sonra dersin ki Allah’ım sen her şeye kadirsin... Orada bile onunla ilişkini düzeltmek için Rabbinden imdat istersin... İnsan ruhu biraz mevsimler gibi olacak... Okyanus kıyısı gibi gelgit yaşayabilecek... Yoksa hayatın tadını yakalayamaz... Onun için yağmurda ıslanmak da güzel kuru havada gezmek de... Kapıdan kovsalar bacadan gireceksin bazen. Efendim bu işer böyle... İnsan bazen volkan gibi alttan geldikçe üstten köpürecek... Gelip gidip bir şeyler söyleyecek... İnsan dediğin bir kâse cacık için bile teşekkür edebilecek... İnsan, sevilmeden önce sevmesini bilecek... [Aslı Salkım]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.