"Unutuyoruz" dedi hepsi cümlelerinin arasında. Yaşlılar çok da unutmaya başladılar... Eskiden yaşlanan büyükler çocuklarına bir şey söylemek istediklerinde ilk söylediğinde ismini aklına getiremez neredeyse bütün çocuklarının ismini söylerlerdi. Aman ismi gelmedi aklıma birden diyerek de özür mahiyetinde mırıldanırlardı. Şimdi ne o kadar isim sayacak evlat sahibi yaşlı var ne de yaşlılarının çağırdığında gelecek çocukları. Hemen herkes hayatın yel değirmeninde savrulan saman çöpü gibi olmuş durumda...
Şimdi de yaşlılara tavsiyelerde bulunuyor akademisyenler doktorlar... Okumak, bulmaca çözmek lazım diyorlar... Hayat boyu yapılmayan şeyler, yaşlılıkta da yapılamazdı elbet. Zor oluyor, okumaya alışmamış kimsenin kitap okuması... Bulmaca çözmesi...
"Bana zor geliyor bulmaca çözmek.", "Gözüm görmüyor benim" dedi hemen hepsi. Hâlbuki yaşlılık bir sonu beklemek, bitiş düdüğü çalıncaya kadar top çevirmek olmamalı. Elbet kimse maraton koşulsun istemiyor. Ama yılların verdiği birikim bir eğlenceye, bir neşeye, bir sevince dönüşebilir.
Çocuklar, en çok yakınılan konu. Kızlarına yakın oturan dedenin parası çoktu aslında. Ama para tek başına bir görgü bir kültür değildi. Yıllarca umarsızca çalışıp biriktirmişti. İşte şimdi o biriktirdiklerini nereye nasıl harcayacağını bilmiyordu. Zayıf nene, biraz da torunların başında dursa çocuklarıyla daha mutlu olacaktı. Mutluluğu sadece kendi evinde arayınca, o istenen huzur da evden dışarı çıkmak istemiyordu.
Akşam oluyor. Herkes evine çekiliyor. Televizyonlar sürekli açık. Evde bir ses olsun yeter. Sabaha ne var şurada. Yine ekmek alacak nene. Dede ziyaret etmeye arkadaş arayacak...
Serhat Yahyaoğlu