Evimizdeki hazine sandığı

A -
A +

Adamın biri tozla kaplı hazine sandığının üstüne oturmuş dileniyormuş. Dilenmekle kalmıyor önüne üç beş kuruş atana öyle minnet besliyormuş ki onların karşısında ezildikçe eziliyor, büzüldükçe büzülüyormuş. Bunu o hâlde görenlerse omuzu daha bir dik, burnu daha bir havalı, metal paraları daha bir kibirle önüne atıyorlarmış. Dilenci bir bilse oturduğu sandığın kıymetini hiç boyun eğer mi üç beş kuruş için bu çileye? Hor görülmeye…

 

“Olacak iş değil” diyoruz değil mi? Kim üstüne oturduğu sandıkta ne var diye merak etmez, açıp bir bakmaz? Bizler de üstünde yaşadığımız bu yurdun geçmişine, köklerine, ecdadına, inançlarına bu dilencinin yaptığı muameleyi yapmıyor muyuz, bir düşünsek? El açmış değer bekliyoruz, başkalarından. Dilendiklerimize soruyoruz. “Neye inanalım?”, “Neyi nasıl kutlayalım?”, “Nasıl giyinelim?”, “Nasıl düğün yapalım?”, “Paramızı nereye harcayalım?”, “Misafiri nasıl ağırlayalım?”, “Kız istemede, ağzımızla ‘peygamberin kavli’ derken davranışımızla damada tuzlu, biberli kahveyi nasıl sunalım?”, “Cinsiyet öğrenme partisinde balonu nasıl patlatalım?”, “Ar damarımızı daha nasıl çatlatalım?..” Oysa kendi tarihimizi, dinimizi, örfümüzü doğru anlatan hazine değerindeki kitapları okusak, nasıl köklü, kıymetli, eşi benzeri olmayan bir hazine üstünde oturuyoruz bir bilsek hiç el açar mıyız? Üç kuruş için, hiç ona buna boyun büker miyiz? Ecdadımıza kötü söz söyleyebilir miyiz? Utanırız belki geçmişimizden...

 

Hazine sandığı; Hakikat Kitabevi'nin kitapları. İsteyen açar. Kıymetli, mücevher değerindeki sözleri küpe yapar kulağına, alır pusulayı eline. Kurtuluş istikametinde düşe kalka da olsa yürür. İsteyen kapatır. Mayın tarlasında pusulasız düşer yollara. İnsan bilmediği, tehlikeli yollara pusulasız çıkmaya cesaret edebilir mi hiç? Her biri binlerce çiçekten toplanan bal misali binlerce kıymetli eserden toplanan değerli kitaplar bize dinimizi tarihimizi ecdadımızı doğru öğretecek hazinelerdir…

 

     İlknur Şahin

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

 

 

               VEDA

 

 

 

                          (Birsen Yener Teyzeme hitaben)

 

Onüç Aralık'ta ayrıldınız aramızdan

 

Ömrünüzü bu kadar takdir etmiş yüce Yezdan.

 

Sevenlerinizin boynu bükük, yürekleri ise mahzun

 

Büyüklerimizin şefaatleri üzerinize olsun.

 

 

 

Fâni dünyadan bâki âlemi teşrif ettiniz,

 

Kıymetli büyüklerimizi ne çok severdiniz,

 

Kavuştunuz inşallah sevinçlisiniz,

 

Cennet-i âlâda daimdir neşeniz.

 

 

 

Kâmil Amca'nın hayat yoldaşı,

 

Birlikteliğiniz çok zorlukları aştı,

 

Sevinç ve hüzünle nice günler yaşandı,

 

Gönüller beraber güldü, beraber ağlaştı.

 

 

 

Ne çabuk geçti yıllar, kaldı güzel anılar,

 

Oysa "hayat hayaldir" büyükler buyurdular.

 

Sevenler sevdiğiyle cennette buluşurlar,

 

Kalplerden size âcizane dualar.

 

 

 

     Müberra Önder-Kahramanmaraş

 

 

 

 

 

 

 

DUYGU DAMLASI

 

 

 

 

 

Kendi ailemize, kendi çocuklarımıza karşı ne kadar şefkat ve merhametliyiz değil mi? Onlara bakarken içimiz bir hoş olur, onlara seslenirken sesimiz kadife gibi yumuşaklaşır. Onlar üzülüp ağladığında içimiz parçalanır… Hiç dikkat ettik mi diğer kimselere karşı bu duygunun benzeri hemen hiç kalmamış bizde… Bizden başkasını umursamıyor, hiç ilgilenmiyoruz. Hatta bir şekilde yolumuz kesiştiğinde menfaatimiz o kadar ön plana çıkıyor ki hakkımızı korumak adına panter gibi tetikte bekliyoruz… Bizden önce kasaya yönelen, bizden yol isteyen, bizim oturacağımız yere oturan vb. kimselere karşı kendimizi olanca hızla öne çıkarıyoruz. Suratımızı yıkıyor ve en ufak bir takışmada restleşiyor düşmana tavır alır gibi oluyoruz… Bu hastalıklı tutum ve davranışı kimler bize nasıl aşıladı bilemiyorum ama mümkünse en kısa zamanda kardeşlik, komşuluk, yurttaşlık ahlak ayarlarına dönmeliyiz…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.