Tarih boyunca birçok toplum yenilikten, değişimden korkmuş ve bu korku hem belirsizliğin hem de gençlere duyulan güvensizliğin bir yansıması olmuştur. Bu durumun en erken örneklerinden biri Antik Çağ'da gençleri “ahlaksızlaştırma” ile suçlanarak Sokrates’in idama mahkûm edilmesi sayılabilir. Bu durumu destekleyen başka bir örnek de Antik Çağ'dan yüzyıllar sonra bile aynı korkuyu yaşayan 15. yy. insanları olabilir. Johannes Gutenberg'in matbaayı bulmasıyla yazılı bilgi daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Ancak bu da toplumun bir kısmında büyük bir korkuya neden oldu.
Türkiye özelinde Juvenoia kavramına bakmak gerekirse yakın geçmişte bunların çok fazla örneğini görmek mümkün. Tanzimat reformlarıyla birlikte gençlerin Batı Tarzı giyim ve düşünce tarzını benimsemesi, geleneksel Osmanlı toplumunda ahlaki bozulma olarak görülüp büyükler tarafından eleştirildi. 60’lardan günümüze yakın tarihe bakıldığında da gençlerin yaptığı her akım hemen her dönemde ciddi eleştiriye maruz kaldı... Gençler bu eleştiriler sebebiyle zaman içerisinde apolitikleşmeye bile başladı.
Bugüne geldiğimizde de daha farklı bir manzarayla karşılaşmıyoruz. Teknoloji ve sosyal medyanın, gençleri -özellikle Z kuşağını- olumsuz etkileyeceğinden ve toplumu yozlaştıracağından korkuluyor. O dönemlerde sıkça dile getirilen "bu gençler hiçbir şey başaramayacak, toplum çökecek" gibi öngörüler, aslında tarihin her döneminde mevcut olan bir bilinmezlik korkusunu yansıtıyordu. Ancak zaman gösterdi ki, bu korkular çoğunlukla yersizdi ve gelecek nesiller, kendilerine duyulan güvensizliklere rağmen toplumu ileriye taşıdı...
Toplumların gençleri bir tehdit olarak algılamasının bir diğer nedeni, gençlerin sürekli olarak değişim ve yenilik arayışında olmasıdır. Bu değişimi anlamlandırmakta zorlanan önceki nesiller; bu durumu kendi büyüdükleri, yetiştikleri, güvende hissettikleri dünyanın yok olması olarak yorumlarlar ve bu değişimin yegâne sebebi olarak da gençleri görürler. Mevcut toplumsal düzenin koruyucusu olan yaşlı nesiller, bu değişim talebini tehdit olarak algılar. Bu tehditle baş etmenin yolunu ise genel olarak, kendi nesline benzeyen çocukları takdir edip ödüllendirme ve zamanına göre yaşayan çocukları ise eleştirmekte bulmuşlardır. Bu konuya devam edeceğiz...
Canan Altuntaş
HACI İVAZ PAŞA: Osmanlı veziri. Tokat ahîlerinden Ahî Bayezid’in oğludur. Çelebi Sultan Mehmet’in Amasya sancakbeyliği sırasında tımarlı sipahi olarak onun askerleri arasına katıldı. Fetret devrindeki taht mücadelesinde Çelebi Sultan Mehmet’i destekledi. Bursa subaşısıyken şehri, Karamanoğullarına karşı kırk gün müdafaa etti (1414). Bu başarısından dolayı vezirlik verildi. İkinci Murad zamanında ikinci vezir oldu. Şehzâde Mustafa Çelebi isyanının bastırılmasında önemli rol oynadı. Veziriazam Çandarlı İbrahim Paşa’yla anlaşmazlığa düştü. Bu sebeple 1427’de vezirlikten azlolundu. Bundan sonra Bursa’ya yerleşen İvaz Paşa 1429 yılında veba salgınında vefat edip Pınarbaşı’nda Kuzgunluk mevkiine defnedildi. Hacı İvaz Paşa, Bursa’da Yeşil Câmi'nin resmini ve plânlarını bizzat hazırlayıp yapımına nezaret etti (1421). Dışarıdan sanatkârlar getirdi.