“İyi niyet” Ne güzel bir kelime değil mi? Hepimiz birbirimize iyi niyetli olmaktan söz ederiz... İyi niyette samimiyet vardır... Yardım etmek vardır. Karşınızdaki kimseye saygı ve sevgi vardır... Hepsinin de üzerinde Allah rızası vardır... Ama birçok yanlışlar da iyi niyetle çıkılan veya çıkıldığı söylenen yoldan hâl ve davranışlardan doğar... Geçtiğimiz günlerde bir kimse kendisinin yardımsever olduğundan ve ihtiyacı olan kimselere yardımcı olduğundan söz etmişti...
İnsanlara yardımcı olmak, derdi olanların derdine derman olmak gibi güzel bir şey var mı? Kendisi arayıp yardım talebinde bulunduğu için o kişiye minnet duyulmaz mı? Ama böyle güzel güzel anlatırken bir ifade çıkıyor ağzından... Neymiş efendim, böyle insanlara yardımcı olmak isterken bütün uğraşılarına rağmen kendine inanmayanlar, kendisine güvenmeyenler çıkıyormuş. Şimdi siz bakın bu defa o kimseler için söylediklerine: “Bana inanmıyorsanız ne hâliniz varsa görün” diyerek en ağır bedduayı söyleyiverdi... Hayret etmemek mümkün mü? Eğer sen bir kimseye iyilik yapmak istediysen, o kimse sana gerek duymadıysa, hatta bir adım daha ileri gidelim inanmadıysa hemen o kimseye beddua etmek senin iyi niyetine gölge düşürmez mi? Samimiyetini sorgulatmaz mı?
Doğru olan sana ulaşmasa da sana inanmasa da yine de onun hakkında iyi dilek ve temennilerde bulunmak değil midir? Eğer sana ulaşıp senden istifade edecekse iyi, seni yok sayıp sana inanmazsa kötü diyebiliyorsan sen özünde samimi değilsin demektir... İyiliği insanlar için değil kendin için yapıyorsun demektir... Özünde iyiliksever biri olmadığın ortaya çıkıyor demektir... Çünkü özünde iyi olan ve gerçekten insanların iyiliğini isteyen kimse hangi hâl ve şartta olursa olsun herkes için iyi dilek ve temennide bulanabilen kimsedir...
Böyle insanlar gerçek iyilikseverdir, samimidir ve minnet duyulacak, teşekkür edilecek kimselerdir...
Ömer Reşat Altınok
ŞİİR
DÜNYA AHVALİ
Bizim akrabalar eve gelince,
Hanım yok der, sanırsın kıtlık çıkmış.
Hanımın akrabalar eve gelince,
Bolluk olur sanki o kıtlık bitmiş.
Baba evlada verince yüreği kaynar,
Verdikçe verir de hep aza sayar
Evlat babaya verirken elleri titrer,
Hem hesap yapar, azı çok sayar.
Dede, torunun hasretiyle yaşar,
Onu görmek için dağları aşar
Torun ise onu görmemek için,
Bahane arar ve hep tenhaya kaçar.
Orhan gel gönülden Allah’ı dost bil,
Durmadan Rabbini gel eyle zikir,
Üzülme can, dünyanın ahvali böyle,
Gayri kime ne söyler isen söyle.
Orhan Yavuz Ejder
DUYGU DAMLASI
UNUTTUĞUNU UNUTMAK: Günden güne artan bir rahatsızlık oldu karşımızda Alzaymır... Bir insan düşünün ki yavaş yavaş unutmaya başlıyor... Ve yanındaki ailesi bunu fark ediyor kahroluyor ama ona belli etmemeye çalışıyor... O yanılmaya, hatırlamamaya başladıkça utanıyor siz o utanmasın diye konuyu geçiştiriyorsunuz... Sarılmalar kucaklaşmalar gülümsemeler ve ardından içinizin kan ağlaması gözünüzün önünde yitip gitmesine...
Sanki bir havuzun suyu çekilir gibi hafızanın yürek yakan bir şekilde akıp gitmesi... Öyle ki unuttuğunu bile bilmemesi... Sonra o derinlere kilitlenen boş bakışlar ve yanınızda olmasına rağmen sizinle alakanın kalmaması... Susması, bakarken bile görmemesi... Ah içinden hafızası alınmış bir makine hâline gelmesi... Sonra yitik zihniyle birlikte bedenin de bu fâni dünyaya veda etmesi...
Rabbim hastalarımıza acil şifa versin, aramızdan ayrılanlara rahmetiyle muamele etsin... [İsimsiz]