Herkesin kafasında bir yerlere gitmek vardır, “kimi zaman”, “vakti gelince” dediğimiz... Peki herkes neden bu ötelemeleri yapar bilinmez. Herkes gitmek ister. Kimi o şehri beğendiği için, kimi rahat edeceğini sandığı için, kimi uzaklaşmak, kimi yakınlaşmak için... Kimi metropolde yaşar, evini satsa Anadolu’da bir konakta bile yaşayabilir. Kimi şehir hayatından uzaklaşmak için ve bence çoğu insan yalnız kalmamak için... Bazı insanlar küçük nüfuslu beldelerde sıkılır, hele de tek yaşıyorsa bunun için metropollere gitmek ister, metropollerde çok insan olunca yalnızlığını onlarla kapatmaya çalışır. Bazı insanlar neden giderken bazıları gidemez, bazıları hayatı boyunca aynı evde otururken bazıları onlarca ev değiştirir bence bunun da birkaç sebebi var.
Bir kitapta okumuştum. Hikâyede bir adam hep hacca gitmek ister herkese bundan bahseder. Aradan zaman geçer bunu da başka bir adam gözlemler ve fark eder ki adam çalıştığı sürede hacca gidecek parayı biriktirmiştir ama gitmez. Adama sorunca; Evet çalışarak bu parayı birikirdim. Şimdi hacca gidersem bir hayalim kalmayacak der. Yani bazılarında bu gitme arzusu hep hayaldir hedef olup fiiliyata geçmez ikincisi insan gittiği yerde yaşadığı yerdeki rahatlığı bulamayacağından korkar üçüncüsü ve bence en önemlisi insanın yaşadığı yerle arasında bir bağ oluşur. Bu bağın ipleri yoktur amma taşına toprağına, yokuşuna düzüne yaşadığı hatıralarına öyle bir bağlanır ki yeri hiçbir şeyle dolmaz, dolduramaz, doldurmayı düşünemez... Mesela köyde yaşayan bir insan düşünün. Ona Bahama Adalarını gösterin. Çok beğenir ama gitmez. Köyünü kastederek “biz burada yaşadık burada ölürüz” der.
Ne olursak olalım kim olursak olalım inkâr edemeyeceğimiz gerçek gitmenin zor oluşudur... Gitmeye karar vermek ise gitmekten zor... Gidip de hasretini çekmek, döneceğini arzulamaktan zor... Döneceğini arzulamak dönmekten zor... Dönmekse en kolayı, en sevileni. Çünkü hasretine vuslat var... Muğlak bir hâlden, esaretten necat var... İstemeden ayrılığın hasrete, hasretin azimle vuslata dönüşü ne muhteşem...
Ahmed Osman Özalp-İzmir
ŞİİR
ETME BENİ
Gönül bir kez bana yoldaş olmadın,
Bari şimdi yakıp kül etme beni.
Dertli bülbüllerle eş oldu adın,
Hazan bağlarında gül etme beni.
Ben beni bileli böyle sürgünüm,
Dünden kötü geçer oldu her günüm,
Diyardan diyara yayıldı ünüm,
Gayrı ilden ile yol etme beni.
Ne zaman gözümü açsam sabaha,
Her saat uzayıp gider bin aha.
Dilimdeki ağıt dinmeden daha,
Hasret mızrabına tel etme beni.
Derler ki en büyük sermaye zaman,
Bekledikçe o da vermiyor aman.
Gurbetin acısı ölümden yaman,
Bir yalan ömürde yıl etme beni.
Bilirim sen hansın, ben garip hancı,
Kapını açmazsan dinmez bu sancı.
Ağzıma soktuğum her lokma acı,
Hicran peteğine bal etme beni.
Mustafa Sinan Ay
SAĞLIK OLSUN
Kronik Yorgunluk Sendromu
Sebebi bilinmeyen bir yorgunluk, uyku bozukluğu, baş ağrısı, ağız kuruluğu, bitmek bilmeyen gribal enfeksiyon, nezle vb. gibi şikâyetlerle seyreden bir rahatsızlıktır. Bu tip rahatsızlıklarda aslında birbirini etkileyen üç dört rahatsızlık iç içe geçmiş durumdadır. Bu kimseler havadan, nemden, stresten, üzüntüden, psikolojik durumlardan, hiç akla gelmeyen bel boyun problemlerinden, bağırsaklarda oluşan şişkinlik, gaz, kronik kabızlık vb. gibi birçok faktörden etkilenir. Keza fibromiyalji sendromunda da boyun omurgasında düzleşme, kireçlenme, sıcak-soğuk alerjisi, stres birikimi, sırt ağrıları, sabah yorgunluğu gibi rahatsızlıklar vardır. Dolayısıyla bu kişiler dinlenmek için erken yatsalar bile sabaha dinç kalkamazlar. Bir süre kendilerini iyi hissetseler bile genelde yorgundurlar. Bu hâl bir süre sonra kronikleşir. Müzmin hastalık olur. Kronik yorgunluk, aslında birçok faktörün bir araya gelerek oluşturduğu kompleks bir durumdur.