Sabah radyoda haberleri dinlerken, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü olduğundan bahsediliyordu. “Hangi çocuk hakkı?” diye içimden geçirmeden edemedim. Sosyal medyada herkes çocuklarının en güzel fotoğraflarını paylaşmıştı bu önemli günde. Biz sosyal medya hesaplarımızda çocuklarımızın fotoğraflarını “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” diye paylaşaduralım, Filistin’de her on dakikada bir çocuk hayattan koparılıyordu.
Dünyanın gözü önünde yaşanıyor bu vahşet, zulüm, katliam… İsrail bebek, çocuk, kadın, hastane demeden her yeri bombalıyor. Dünya seyrediyor. Dünya sessiz. Sivil toplum örgütlerinin yaptığı yürüyüş ve eylemler dışında pek de sesini çıkaran olmuyor. Kimse engel olmuyor yaşananlara. Hastanelere elektrik verilmiyor, ameliyatlar narkozsuz yapılıyor. Filistinli çocuklar şehadet sesleriyle acılarını dindirmeye çalışıyor. Gözü dönmüş zalimler, durmadan zulmüne devam ediyor.
Allah’ım sen zalimlere fırsat verme diye dua ediyorum. Enteresandır iş yerine gelince bir çocuk fotoğrafı çıktı karşıma. Hani meşhur bir fotoğraf vardır hepimizin bildiği. Kara kuru bir çocuk açlıktan ölmek üzeredir. Arkasında da akbaba bekliyor çocuğun ölmesini. Fotoğrafçı Kevin Carter, Güney Sudan’da gördüğü bir kız çocuğunun başında bekleyen akbabayı fotoğraflıyor. Bu fotoğraf Carter’e Pulitzer Ödülü’nü kazandırıyor. Ama o, çocuğa yardımcı olmadığı için henüz 34 yaşındayken, 1994 yılında arabasında vicdan azabından hayatına son veriyor. Bir gazeteci, bir çocuğu kurtaramadığı için bu kadar vicdan azabı yaşadıysa Filistin’de masum çocuklara kıyılırken biz nasıl sessiz kalacağız? Elimiz kolumuz bağlı, gözlerimizi kapatıp olayları görmezden mi geleceğiz?
“Ne yapabiliriz ki!” diyerek yerimizde mi oturacağız?
Einstein’in bir sözü var: “Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir!..”
Sağlıcakla kalın, şayet kalabilirseniz…
İsmail Aybey-Manisa
ŞİİR
Sonbahar-kış...
Sonbaharda yapraklar sararıp solar.
Tabiatın güzelliği uçar.
İçimizi bir hüzün kaplar.
Göçmen kuşların turnaların, leyleklerin...
Yolculuğu yeniden başlar...
Kışın tabiat derin bir uykuya dalar...
Sağanak yağmur sularıyla dereler,
Vadiler dolup taşar.
Kasırga, ağaçları kökünden söküp atar.
Lapa lapa kar yağar...
Bir gelin gibi beyaza bürünür,
Ovalar, dağlar...
Kar yağışını seyrederken romantik
Duygular doruğa çıkar...
Kar topu oynar,
Kardan adam yapar çocuklar...
Aşırı soğuktan sular donar.
Şair Hasan Kaya-Antalya
Din büyüklerimiz buyurdu ki: “Allah'ım, bugünlerimizi aratma. Namaz kılanın başımın üzerinde yeri var. Namaz kılmayan, Allahü teâlâya isyan eden, babasına da sülalesine de isyan eder. Onun için, ölmek var, dönmek yok. Hayat var, namaz var. Birisi bir hocaya gelmiş, hocam bana bir fetva ver, namaz benden sâkıt olsun, yüz bin dinar vereceğim, demiş. Olur, beş tane şartı var. Bu beş şartı yerine getirirsen, namaz senden sâkıt olur. Bir, insan olmaman lazım, insan olmayanlara farz olmaz. İki, deli olman lazım, delilere farz değil. Üç, üç-dört yaşında bebek olman lazım, farz değil. Dört, Allah muhafaza etsin, mürtet olman, dinini inkâr etmen lazım, farz değil. Bir de ölmen lazım, ölüye farz değil, demiş. O hâlde, nefes alıp veren, aklı başında olan her kim olursa olsun, namazın hesabından kurtulamaz. İki hesabı vardır. Kılmamak ve namaz vaktini namazsız geçirmek. Allah muhafaza etsin.”