Yanlış algılar hayatımızı çepeçevre sarmış. Doğruymuş gibi pompalanan üstünkörü bilgilerle yaşıyor, yatıp kalkıyoruz. Sosyal medyada ya da orada burada üretilen kaynağı belirsiz öğretiler hayatımıza yön veriyor. Ne üzücü ki onları olduğu gibi kabul ediyor, mantığını sorgulamıyor, eğer sorgularsak aykırı insan diye yaftalanıyoruz.
Yeni eğitim öğretim yılı başladı... Anaokulu ve ilkokullar için yapılan uyum sürecinde veliler olarak bir aradaydık. Herkes oldukça kaygılı, ağızlarda klişeleşmiş cümleler:
“Senin çocuk anaokuluna gitti mi? Aaa gitmedi mi? Artık sosyal bir çocuk olamaz...”
“İkinci dil eğitimi hemen başlamalıydı...”
“Off çocuğum okuma yazma öğrenebilir mi ki?..”
Farklı bir düşünce, fikir duymak neredeyse imkânsız. Şuna da şahit oldum ki üç beş veli toplanıp bir başka velinin üzerine gidiyor. Ona kendi duygu ve düşüncelerini doğrusu kesinlikle o imiş gibi dayatıyor. Veli hangi birine ne cevap vereceğini şaşırıyor veya ister istemez olumsuz etkileniyor. Toplum olarak olayları abartma seviyemiz çok yüksek oluyor maalesef. Bunun da bir çeşit mobbing olduğunu hesap etmiyoruz... Çocuk eğitimi konusunda her ailenin her velinin her çocuğun ayrı bir dünya olduğunu unutuyoruz. Sanki her bir çocuk robot gibi değerlendiriliyorsa bu çok yanlış değil mi?
Oysa geleneklerimize göre de dinimize göre de anne babanın çocuğa önce güzel bir isim koyması, ona dinimizi öğretmesi ve vakti geldiğinde evlendirmesi evladın haklarından değil midir?
Bu sorumluluklar karşısında acaba kaçımızın içi titriyor? Çocuklarımıza karşı böyle ciddi mesuliyetimiz varken daha hâlâ başka mevzulara sanki dünyanın sonuymuş gibi önem atfetmek neden? Lütfen onların da bir insan olduğunu dahası bir çocuk olduğunu çocukluklarını yaşamasının da eğitim hakkından belki daha önemli olduğunu ne zaman öğreneceğiz? Umarım çocuklarımızı çocuk olarak değerlendirerek onlardan isteklerimizi de buna göre yapmak en doğru olanı...
Hatice Kübra
ŞİİR
MEVLÎD-İ NEBÎ
Sevinmek! Sevinmek! İşte zamanı,
Terk etmeliyiz dünyalık gamı,
Efendimizin doğduğu anı,
Salat ü selâmla anmamız gerek!
Nurundan kâinat vücuda geldi,
Her Nebi, ümmeti olmak istedi,
Rabbim ise, bize nasip eyledi,
Mevlidde sevinçten uçmamız gerek!
Bin dört yüz senedir feyiz saçıyor,
Onu sevenlerden zulmet kaçıyor,
Ümmetim! diyerek elin açıyor,
Şefaatini hep ummamız gerek.
Mevlid Müslümana fırsat gecesi,
Yükselsin kubbede salevat sesi,
Okunsun hayatı ve de hilyesi,
Güzel ahlâkını bilmemiz gerek.
Muhabbetten hasıl oldu Muhammed,
Zikri ile başlar biter her sohbet,
Anılınca; hayat bulur bereket,
Hürmetine dua etmemiz gerek!
Allah’ın Habibi bize Peygamber,
Onunla saçıyor sonsuz rahmetler,
Âşıkları olsun bizlere rehber,
Veliye muhabbet duymamız gerek!
Rabbimiz arıyor dâim vesile,
Uyanık olmaktır bütün mesele,
Bu gece sevinen girer Cennete,
Dinine çok hizmet etmemiz gerek!
Mevlîd-i Nebevi mübarek olsun,
Nuru Muhammedî kalplere dolsun,
Ümmet-i Muhammed hidayet bulsun,
Allah rızasına koşmamız gerek!
Alaaddin Erdoğan
DUYGU DAMLASI
KİM HAKLI? Okul yönetimi veliyi çağırıp çocuğuyla ilgili görüşme yapıyor. Sorun çocuğun okulda arkadaşlık yapmak istemeyip yalnız kalması. Herkes arkadaş grubuyla şen şakrak eğlenirken o çocuğun teneffüste bile tek başına dolaşması. Bu, okul yönetimi tarafından gözlemlenip veliye bildirilerek çocuğun içine kapanık olduğu ve arkadaş çevresi olması gerektiği anlatılıyor. Velisi çocukla bu durumu usulünce konuştuğunda çocuğu diyor ki:
“O arkadaş çevresinde kimlerin hangi ahlaka aykırı davranışlar içinde olduğunu biliyor musun? En edepli konuşanı argo konuşuyor. Sigara içeni mi ararsın, itiş kakış kavga edeni mi, yalan söyleyeni mi? Ben o çocuklarla nasıl arkadaş olurum?”
Şimdi kim haklı? Çocuğunuz içine kapanık diyen okul mu? Çocuğuna arkadaş edinmelisin diyen veli mi? Ben o çocuklarla nasıl arkadaş olurum diyen ve yalnızlığı tercih eden öğrenci mi?