Bazı kelimeler bizi hayata bağlar, bazı kelimeler can kurtaranımız olur... Birkaç örnek vermiştim dünkü yazımda... Şimdi de “rağmen” kelimesine değineceğim.
“Rağmen” sizin davranışlarınızı açıklıyorsa, siz; sebepler ve çıkarlarüstü davranıyor daha önemlisi yaptığınız işlere gönülden bağlanıyorsunuz demektir. “İçin” ve “çünkü”ler durumlardan etkilenir; ama “rağmen” kötülük gördüğünde azalmaz, iyilik gördüğünde çoğalmaz. Sevgilerin, öfkelerin, üzüntülerin hâsılı tüm duyguların en gerçeği “rağmen”le anlatılanlardır.
İrade: İnsanın bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücüdür. İrade; insanın içinden gelen iç seslere verdiği tepkilerdir veya veremediği. Burada olayları anlama, kavrama ve de irdeleme önem kazanıyor. Hangi durumda nasıl düşünüleceği ve davranış biçimi benimseneceği gelişmeleri etkileyecektir. İradesi kuvvetli insanlar iç ve dış etkenlerin fazlaca etkisinde kalmaz. Ders çalışacaksa oyun, bilgisayar, TV gibi çeldirici faktörler fazla etkili olamaz. Zira onun idealleri ve amacı vardır. Israrlı istemenin önünde hiçbir engel, engel olamaz. Bu kararlı duruş başarıyı getirir. Bu örneği iş ortamındaki çalışma azmi ile yararlı olma isteği güden bir çalışan için de aynı sonuç beklenebilir. Hayat şuurlu irade ile anlam kazanır.
Cesaret: Tehlikeli bir işe girişilirken kişinin kendinde bulduğu güven. Korkulması gereken bir işe korkmadan girişmek, göze almak. Yürekli davranmak. Cesaret; İnsanın kendisine yüklediği normalüstü gayrettir. Özellikle iş adamlarının ve ticaretle uğraşanların başvurdukları irade kullanma gücüdür. Risk yüksektir. Olmak veya olmamak gibi keskin sonucu göze alma niyetidir. Aşırı hırslı olan kişilerin daha çok başvurduğu bir yoldur.
İnsanın umduğu bir yaşayış şekli için kendisinde olması gereken öncelik sizce hangisidir? Başarı, kariyer, mutluluk ve huzurlu bir hayat için sizce hangisinin önceliği daha önemlidir. Yoksa her ikisi de olmalı mı? Ya da başka bir unsur daha olabilir mi?
Nurettin Bozan-Eskişehir
Sevdiğinin değeri
Sükûtlara bir dal, derin
Ruhu dinle, bir sevdiğin
Gölge olsun serin serin
Ne değermiş gör, sevdiğin.
Elin ele değdiğinde,
Parmak ucun, yaşar hazzı.
Vefa neymiş, bildiğinde
Ne değermiş gör, sevdiğin.
Herkes gider, sen kalırsın
Kendinle baş başa, yaşa
Yalnızlığı! Sen bir körsün
Ne değermiş gör, sevdiğin
Ağla sızla, fasıl fasıl
Geldikçe gül anıları
Sen o zaman, anla asıl
Ne değermiş gör, sevdiğin
Goncaların dört yaprağı
Sana koku mu, renk midir
Kopardıkça, gönül bağı
Ne değermiş gör, sevdiğin
Ne sana yâr ne bana yâr
Altın nimet, bu dünyada
Kaybedince gidermiş kâr
Ne değermiş gör, sevdiğin
Rıdvan Üzel
EYYÛB SULTAN CÂMİİ: İstanbul kuşatmasında şehit olan, sahabeden Halid ibni Zeyd Ebâ Eyyub el-Ensari hazretlerinin kabrinin, Fâtih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’in kerametiyle bulunmasından sonra Fâtih Sultan Mehmed Han burada bir türbe ile bir câmi yapılmasını emretmiştir. Fetihten hemen sonra 1458 yılında Osmanlılar tarafından İstanbul’da yapılan kubbeli ilk Selâtin Câmiidir. Fakat ilk yapıdan, günümüze orijinal hiçbir şey gelmemiştir. Sâdece minareleri ilk yapıya ait olmamakla birlikte bugünkü yapıdan biraz eski tarihlere aittir. 1724 tarihinde bu minarelerin yerine yeniden iki şerefeli iki minare yapılmıştır. Çok tamirat geçiren câminin minarelerinden başka her yeri, Üçüncü Sultan Selim Han zamanında 1798’de yıkılarak, bugünkü câminin inşasına başlanmış 1800 yılında tamamlanmıştır...
Bu câminin bir özelliği vardır. O da Sultan İkinci Bayezid Han ile başlayan ve son padişaha kadar devam eden bir âdettir. Osmanlı sultanları bu câmide kılıç kuşanırlardı.