Son zamanlarda benim de dikkatimi çeken bir akım var: Minimalizm, bir diğer ifadeyle sadeleşme. Bu hayat tarzına merak salanlar fazla eşyalardan, kıyafetlerden kısaca her çeşit yüklerinden bir bir kurtulmaya çalışıyorlar. Evlerinde, hayatlarında daha sade, ferah bir görünüm sağlamaya, ihtiyaçlarını azaltmaya, var olanla yetinmeye çabalıyorlar. Bu trende göre ortalıkta gözü yoran eşyalar olmamalı, tezgâhlar, sehpalar depolama alanı olarak kullanılmamalı. İlk duyduğumda sadeleşme fikri bana da çok hoş geldi; zihnimi yoracak, dağıtacak her şeyi ortalıktan kaldırmayı yeğledim.
Ortalıkta zihni dağıtan nesneler olmaması güzel ama kitaplar bundan müstesna olmalı. Dinlenirken, çocuğumuzla otururken kitaplarımız hemen yanı başımızda olmalı, aksi hâlde kitap almak için ayağa kalkmak, yürümek nefsimize zor gelecek ve onun yerine nefsimiz bizi telefona, sosyal medyaya vb. bakmaya yönlendirecek.
Oysa evimizi, vakit geçirdiğimiz alanları kitaplara daha çok zaman ayırabilmek gayesiyle tanzim ettiğimizde sehpalara, koltuk yanlarına, kanepe başlarına kitap koyduğumuzda oturup dinlenirken ya da başka bir iş esnasında elimizi kitaba rahatça uzatabileceğiz. Çocuk sıkılıp yanımıza geldiğinde “Hadi gel sana bir şeyler okuyayım” ya da “Sen bana bir şeyler oku” diyebileceğiz. Aksine kitap almak için ayağa kalkmayı denesek ya hiç aklımıza gelmez ya da nefis ve şeytan binbir türlü engeller karşımıza çıkarır.
Mesela, geçenlerde bir kitabı iki üç defa okumam gerekiyordu. Ev işleri, çocuk derken imkânsız gibiydi. Sonra karar verdim ve kitabı en çok bulunduğum yere koydum. Çay içerken, dinlenirken her müsait durumda okuyabilme fırsatım oldu, hem de üç defa. Meğer telefonla, tabletle ne çok zamanımız heba oluyormuş.
Evimizde, iş yerimizde yaptığımız minik düzenlemelerle hedeflerimize ulaşabilir, “kitap okumaya zaman yok” bahanesinden bu sayede kurtulabiliriz. Neticede telefon, sosyal medya bu kadar çok zamanımızı çalmayacak, onun yerine faydalı bir işle meşgul olmuş olacağız.
Hatice Kübra
ŞİİR
GENÇLİĞE ÖZLEM
Geç kalma ağabey ara onu bul
Acep ne hâldedir, evli, bekâr dul?
Dostun eskisidir en vefalı kul
Ben de hep ararım, ağam nerdesin?
Eski günlerini kim aramaz ki?
Arasa ne çare hiç bulamaz ki.
Özleyip sormadan hiç duramaz ki
Ya sen gel ya da ben, ağam nerdesin?
Saklambaç oynardık köy harmanında,
Saklanırdık buğday yığınlarında,
Ne güzel olurdu ay ışığında,
Şimdi ne hâldesin, ağam nerdesin?
Yüzmeye giderdik köy deresine,
Aşinaydık kurbağaların sesine,
Kapılmıştık gençliğin hevesine
Filmi başa sardık, ağam nerdesin?
Bir hayal oldu gençlik yıllarım,
Eski dostlarımı bir bir ararım
Gözlerim fersiz de aktır saçlarım
Ahirete göç var, ağam nerdesin?
Alaaddin Erdoğan
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki: “Erkeklerden ve kadınlardan vasıtalı ve vasıtasız olarak bizim yolumuza girmiş olanları ve girecekleri bana gösterdiler. İsimlerini, soylarını, doğum zamanlarını ve memleketlerini bize bildirdiler. İstersem hepsini tek tek sayabilirim. Hepsini bana bağışladılar.”