Sevimsiz bir konu biliyorum. Bazılarınız “keyfimizi kaçırmanın zamanı mıydı?” diyecek. Şen ve kaygısız mizaçlılar belki bendenizi karamsarlıkla itham edecek. Hepsine eyvallah.
İnsan ömründe bir standart yok. Doğduğu gün ölen de var, bir asrı devirip Guinness rekorlar kitabına giren de. Her ne kadar 'her ölüm erkendir' desek de genç ölümleri yüreğimizi bir başka yakar, 'gök ekini biçmiş gibi...'
Hazreti Yunus gibi yaradılış sırlarına bizden çok daha vâkıf olduğu muhakkak olan bir mutasavvıf bile ölüm karşısında ilk bakışta birbirinden çelişkili gibi görünen şiirler yazar. Korkunç mezar ve ölü tasvirleri yapar. Sonra da öbür âleme âdeta koşarak gider: "Ölümden ne korkarsın, korkma ebedî varsın."
Türkçenin en güzel şiirlerinden Otuzbeş Yaş şiirinde Cahit Sıtkı yolun yarısında ölüm korkusuyla irkilir. Ona göre; "Her geçen günün bir dert olduğunu insan bu yaşa gelince anlarmış."
... Yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.
Ölüm, uzun ömür ile kısa ömür arasındaki farkı ortadan kaldırır. Çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir gün yaşayan küçük hayvanlar olduğunu söyler. Bu hayvanlardan sabahın sekizinde ölen genç, akşamın beşinde ölen ihtiyar ölmüş sayılır. Bu kadarcık ömrün bahtlısını bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez. Ama sonsuzluğun yanında, dağların, nehirlerin, ağaçların hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür...
... Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz. Çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim: "Hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz. "
Madem ölüm bir son değil o hâlde neden korkalım! Uzun veya kısa hayatın madem ezel ve ebet karşısında hiçbir hükmü yok erken gelene neden hayıflanalım. Lakin bir fâni zaafı olarak yine de herkese sağlıklı, uzun ömürler dilerim.
Şaban Özüdoğru
Hayal tüccarı
Bedavaya alıyorum, bedavaya satıyorum
Bedavacı sayılırım, ben bir hayal tüccarıyım
Bankalarda hesabım yok, avro dolar altınım yok
Yatım katım arabam yok, ben bir hayal tüccarıyım
Mecnun Ferhat Kerem benim, yedi kıta dünya benim
Galaksiler uzay benim, ben bir hayal tüccarıyım
Karun benden zengin değil, Messi benden iyi değil,
Aslı Zühre dengim değil, ben bir hayal tüccarıyım.
Gökyüzünde buluşurum, bulutlarda dolaşırım
Yıldızlarla konuşurum, ben bir hayal tüccarıyım.
Nöbetçi der; kalp yormayan, gönülleri hep boyayan
Mutluluğa hiç doymayan, ben bir hayal tüccarıyım
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
TAĞŞİŞ: Gişş kökü hile yapmak aldatmak anlamındadır. Tağşiş ise 1. Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma; katıştırma. 2. Saflığını bozma anlamlarındadır. Daha çok gıdalarla ilgili kullanılan bir terim olarak bilinir.
HİCAP: 1. Utanma, sıkılma mahcup olma. 2. Perde. Hicap duymak: Utanmak.
BİTEVİYE: 1. Sürekli olarak. Durmadan. Aynı şekilde sürdürülen. Tekdüze.
TASALLUT: 1. Sıkıntı verecek derecede sataşma, rahatsız etme, musallat olma, saldırma. 2. Sarkıntılık durumu.
EZCÜMLE: 1. Özet olarak, kısaca. 2. Hassaten. Özellikle.
MEVZU: 1. Konu, ele alınan incelenen konu. 2. Aslı esası olmayan.