Eskiler bilir, iftihara geçmek vardı. Şimdi ise teşekkür veya takdir alma sevinci yaşanıyor. Bunun öğrenci, öğretmen ve bilhassa aileler için ne kadar önemli olduğunu gayet iyi anlıyorum. Ellerinde karneleri teşekkür ve takdir alan öğrenciler evlerine büyük bir sevinçle koşuyor. Bir de başarılı olamayan ve büyük bir hayal kırıklığına uğrayanlar var ne yazık ki! Bu da ister istemez bazı üzüntülü olayların meydana gelmesine sebep olabiliyor maalesef! Ama şuna inanın ki bu ders notları sebebiyle kimseyi hemen suçlamaya veya yargılamaya hakkımız yok. Bu gibi durumlar çocuğun eğitimdeki başarısını belirleyebilir belki ama zekâsını ve yeteneğini asla belirleyemiyor. Bu sebeple çocuklarımızı eldeki karneyle değerlendirdiğimizde çok büyük bir yanlışa kapı aralamış olduğumuzu unutmayalım.
Biz çocuklarımızdan sadece okulda başarılı olmasını beklemekle onlara haksızlık ediyoruz. Onların ruh hâlini anlamadan not ile değerlendirme yapıyoruz. Mutlaka başarılı olacaksın diye onları şartlandırıp baskı altına alırsak en büyük hatayı yapmış oluruz. Allah insanları farklı farklı yaratmış, herkese değişik kabiliyet ve özellikler bahşetmiştir. Kendi hayatımdan bir örnek vermek istiyorum. Yıl l967… Şavşat Ortaokulunda 1. sınıf öğrencisiyim. Yarıyıl tatiline girecektik. O zaman da şimdiki gibi yine puanlama sistemi vardı ve benim bütün ders notlarım 90 ve üzeri olmasına rağmen ne yazık ki hiç beceremediğim resim ve elişi dersimin notu 49 olduğu için iftihara geçememiştim. İkinci dönem başında hem de sınıf öğretmenim olan resim hocam karneleri incelerken benim notlarımı görünce çok üzülmüş. Beni yanına çağırdı. “Oğlum neden söylemedin? Resim dersine 49 yerine 50 verseydim de iftihara geçseydin” deyince ben biraz çekingenlikten biraz da gururdan boynumu bükmüş. “Söyleyemedim hocam” diye cevap vermiştim. Ondan sonra bana zayıf vermeyince her dönem iftihara geçerek okulu bitirmiştim...
Çocuklarınıza kızmayın, onları anlamaya çalışın...
Aslan Torun
ŞİİR
Geceye
Kâinatı sarıyor bir siyah perde
Sokaklar çekilmiş, caddeler boş
Geceler yâren oldu düşeli bu derde
Günün vebalinden gecenin derdi hoş
Gün doğar sarar bir telaş âlemi
Yeniden alırsın eline kalemi
Yaz ve çiz bitmez hayatın elemi
Geceye yetişirsin haydi sen de koş
Mehtap karanlığa mihmandar bir güneş
Gece, serilmiş üzerine yalnızlığa eş
Şafak vakti gönülde Bilal-i telaş
Gün olunca hedef müşterek; iş ve aş
Ey gece sen üzerimizin mahrem örtüsü
Günün bulanık sularını süzen köprüsü
Yüreğimizin bilinmeyen gizli törpüsü
Her sabah yeniden yeni bir telaş
Latif uykuların şefkatli ninnisi
Eski günün yerine gelir yenisi
Secdenin ilham veren nurdan nefesi
Bekleyenler visale koynunda ermiş
Yusuf Bardak
KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)
İmam-ı Rabbani Hazretleri buyurdular ki: “İnsan çeşit çeşit şeylere bağlı kaldıkça kalbi temizlenemez. Pis kaldıkça saadetten mahrumdur, uzaktır. (Hakîkat-i câmi'a) denilen kalbin Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi onu karartır, paslandırır. Bu pası temizlemek lâzımdır. Temizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniyye-i Mustafâviyyeye (alâ masdarihessalâtü vesselâmü vettehıyye) tâbi olmaktır, uymaktır. Sünnet-i seniyyeye uymak, nefsin âdetlerini, kalbi karartan isteklerini yok eder. Bu büyük nimete kavuşmakla şereflenenlere müjdeler olsun! Bu yüksek devletten mahrum kalanlara yazıklar olsun! Allahü teâlâ, size ve doğru yola tâbi olanlara selâmet versin!”