Dışarıya çıkıp rastgele birini çevirip inanç nedir? diye sorsak yüksek ihtimalle aklında ilk belirecek kavram din olur. Oysa inanç, bir dine bağlı olmaktan çok daha geniş ve derin bir kavramdır. İnsan beyni yaşantısını sürdürebilmek için herhangi bir şeye inanmak zorundadır. İnanmak; sadece bir yaratıcıya değil, doğaya, nefes alınca ölmeyeceğine, sanata, aşka, bilime ya da geleceğe…
Modern psikoloji, bu sorunun cevabını uzun süredir arıyor. Victor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı kitabında şöyle diyor: İnsanı ayakta tutan şey hayatta kalma isteğinden çok, hayatında bir anlam bulabilmesidir. Yani inanç, bazen fiziksel açlıktan bile önce gelir. Bir anlam duygusu yoksa, insan bozulur. Çürür. Yaşasa bile yaşadığını hissetmez.
İnançsızlık denildiğinde ise akla bazen yalnızca ateizm ya da deizm gelebilir. Oysa inançsızlık daha çok geleceğe, herhangi bir ideolojiye, doğaya, hayata, insanlara hatta sürekli üretilen komplo teorilerinin temelinde yatan bilime olan güvensizliktir. İnançsızlık; ilmek ilmek örülen her seferinde daha fazla kavrama yabancılaşan kara delik gibidir. Daha genel anlamda belki de umutsuzluk. Değerli danışman hocamın gördüğü ve çokça üzerine düşündüğü bir duvar yazısı. Anlatsam inanmazsın bu ara gençlerin sıklıkla kullandığı bir replik aslında, bakıldığında basit bir replik olsa da içyüzünde gençlerin umutsuzluğunu barındırıyor. Kendi derdini anlatsa, insanların yaşadığı güvensizlikle ona inanmayacaklarını düşünüp, anlattığında dinleneceğine dair inancını kaybettiğini gösteriyor. Bu paradoksla beraber gençlerde ateizmin yayıldığını görüyoruz. Ve ateizm aslında onların inançsızlığının başlangıcı değil, insanlara dair inançlarını kaybettikçe her seferinde daha ileriye giderek inançtan uzaklaşmışlar. Hatta bu gençlerde en çok kendine inanç sarsılmış durumda. Bu konuya devam edeceğim inşallah...
Canan Altuntaş
ŞİİR
Şu güzel insanlar, evliya zatlar;
Onun bereketi, onun yoludur!..
Hep ondan gelmekte, mezhebî hatlar;
Seçilmişler hepsi, Hakk’ın kuludur!..
Gönül Sultanları, Allah dostları;
Kâh meltem olurlar, kâh lodosları;
Yaratan var eder, tüm 'mitos'ları...
Onun bereketi, onun yoludur;
Seçilmişler hepsi, Hakk’ın kuludur...
Gönül Sultanları, özün özünden;
Bir milim sapmazmış, onun sözünden;
Yoksa düşerlermiş, birden gözünden!..
Onun bereketi, onun yoludur;
Seçilmişler hepsi, Hakk’ın kuludur!..
Gönül Sultanları, nurdur-rahmettir;
Sabır-sebat-çile, bazen zahmettir;
İsimler Abdullah, çokça Ahmet’tir...
Onun bereketi, onun yoludur;
Seçilmişler hepsi, Hakk’ın kuludur!..
Kayıkç’Ali der ki, Gönül ve Sultan;
Biri ruha bağlı, öbürü kuldan;
Takdir edip veren, o ulu Süphan...
Onun bereketi, onun yoludur;
Seçilmişler hepsi, Hakk’ın kuludur...
Ali Kayıkçı
Din büyüklerimiz buyurdular ki: "Bir araya gelmenin fazileti anlatılacak gibi değildir. Ama unutmayalım ki yol, bu yoldur. Yani kalbin ilacı, kalbin şifası, bu sevgi ve muhabbettir. Çünkü her şey zıttı ile tedavi olur. Cem'i zıddeyn muhaldir. Dolayısıyla iki zıt şey bir araya gelemeyeceğine göre, büyüklerin sevgisi Allah sevgisi olduğuna göre, kalbin normal yaşantısı da dünya sevgisi olduğuna göre, bunların ikisi bir arada olmaz. Onların sevgisi arttıkça, bu, yavaş yavaş gider. Yani iyi para, kötü parayı iter derler ya. Büyüklerin muhabbeti geldikçe, bu gider, geldikçe bu gider, en son bakar ki bu gitmiş. Gittiği anda, otomatikman kalbi zikretmeye başlar. Hiç uğraşmaya gerek yok çünkü asıl maksadına kavuşmuş olur..."
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...